Erzurum Spor

Görme engelli sporcu, elleriyle kazandığı madalyalara şimdi ayaklarıyla ulaşmak istiyor

Portekiz, Almanya, Fransa takımlarında forma giyen ve olimpiyat madalyası bulunan eski milli golbol sporcusu Gülşah Aktürk, bu branştaki başarısını milli takıma seçildiği futbolda da sürdürmek için sıkı çalışıyor - Gülşah Aktürk:
"Golbol ve kendi alanımda bugüne kadar dünyanın en iyi defans oyuncusu olarak gösterildim. Futbolda da aynı şekilde dünyanın en iyisi olmak için kendimle yarışıyorum"

Erzurum - YUNUS HOCAOĞLU - Golbol Kadın Milli Takımı'yla 2016 Rio Paralimpik Oyunları'nda şampiyonluk yaşayan milli sporcu Gülşah Aktürk, yeni kurulan Görme Engelli Kadın Milli Futbol Takımı sporcusu olarak 2024 yılındaki Avrupa Şampiyonası'nda hem bireysel hem de takım olarak başarılı olmayı hedefliyor.

Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonunun girişimleriyle yeni kurulan milli takımın Erzurum'daki seçmelerine katılan 27 yaşındaki Gülşah Aktürk, burada gösterdiği performansla milli formayı giymeye hak kazandı.

Portekiz, Almanya, Fransa takımlarında forma giyen ve olimpiyat madalyası bulunan eski milli golbol sporcusu Gülşah Aktürk, bu branştaki başarısını milli takıma seçildiği futbolda da sürdürmek için sıkı çalışıyor.

Golboldeki başarısını Görme Engelli Kadın Milli Futbol Takımı'nda sürdürmeyi hedefleyen Gülşah, daha önce golbol branşıyla Avrupa ve dünya şampiyonalarında aldığı madalyaları bu kez futbol oynayarak almak istiyor.

Milli sporcu Gülşah Aktürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İzmir Çağdaş Görme Engelliler Spor Kulübünün sporcusu olduğunu, 2008 yılında ilk uluslararası müsabakaya katıldığını, golbolde bugüne kadar çeşitli başarılar kazandığını söyledi.

- Olimpiyat madalyası aldığı golbolden ayrıldı

Olimpiyatlarda altın madalya kazanma başarısı gösterdiğini hatırlatan Gülşah, şöyle konuştu:

"Olimpiyatlardan sonra bir dünya ve Avrupa ikinciliği, bir de Avrupa şampiyonluğum var. Ondan sonra çeşitli sebeplerden dolayı golbolden ayrılma kararı aldım. Futbola küçük yaşlardan ilgim vardı hem izleyici olarak hem de B1 futbolu dediğimiz görme engelliler futbolunu küçüklükten takip ederdim. Zaman zaman arkadaşlarımla da oynardım. Kadın milli takımı kurulacağını öğrendim bunun üzerine kulüpte çalışmalarımıza başladık. Hocamla 1 yıldır çeşitli aralıklarla kamplar yapıyoruz."

Gülşah Aktürk, küçük yaşlarda judo ve atletizm de yaptığını belirterek, atletizmde de Türkiye şampiyonluklar elde ettiğini dile getirdi.

Futbolu çok sevdiğini vurgulayan Gülşah, "Önümüzde 2024 yılının mayıs ayı civarı Avrupa Şampiyonası var, ona en iyi şekilde hazırlanacağız. Sadece milli takım kamplarında değil kulüpte ve bireysel olarak atletik performans koçumla birlikte çalışıyoruz. Altın madalya almak için elimizden geleni yapacağız. Bunun dışında sabırsızlıkla B1 kadın futbolunun olimpik olmasını bekliyorum." ifadelerini kullandı.

En iyisi olmak için kendimle yarışıyorum

Gülşah Aktürk, hırslı bir sporcu olduğunu belirterek, "Golbol ve kendi alanımda bugüne kadar dünyanın en iyi defans oyuncusu olarak gösterildim. Futbolda da aynı şekilde dünyanın en iyisi olmak için kendimle yarışıyorum. Elimden geleni değil her zaman fazlasını yapacağım. Bunun için senenin bütün aylarında atletik performans koçum beni takip ediyor." değerlendirmesinde bulundu.

Golbol ile futbolun farklılıklarını anlatan Gülşah, şunları kaydetti:

"İkisi çok farklı branş. Birisi salon, diğeri saha oyunu. Topun içinde zil var ve sese göre hareket ediyoruz ama koordinasyon olarak da çok farklı. Biri elle, diğeri ayakla. Elle temas çok kısıtlı. Golbol rakip temaslı bir oyun değil o yüzden ikili mücadele yok. Futbolda teknik kadar kuvvetli de olmak lazım. Bu yüzden çok farklı branşlar. Golbolde en fazla ya top suratına çarpar ya da arkadaşa çarparsınız ama futbolun her anı riskli. Rakiple, kendi arkadaşınla çarpışabilirsin her an sakatlık riski var ama bu riske değer mi, benim için değer."

ERZURUM - Görme engelli sporcu, elleriyle kazandığı madalyalara şimdi ayaklarıyla ulaşmak istiyor1
Kaynak: ANADOLU AJANSI
Diyadinnet.com olarak, Erzurum haberinin içeriğini herhangi bir şekilde değiştirmeden, abonesi olduğumuz Anadolu Ajansı ve İhlas Haber Ajansı (İHA)'dan aldığımız haliyle sizlere sunuyoruz. Erzurum Haberleri kategorisindeki bu haberin doğruluğu ve güvenilirliği ile ilgili tüm hukuki sorumluluk ilgili haber ajanslarına aittir..
  • Diyadinnet.com olarak, sizlere en güncel ve doğru haberleri sunmayı ilke ediniyoruz. Bu kapsamda, Erzurum'un dört bir yanından Spor haberleri de dahil olmak üzere, Erzurum, Futbol, Spor, Türkiye, Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonu gibi önemli konularda haberleri takip ediyor ve sizlerle paylaşıyoruz.
  • Diyadinnet.com'u daha da geliştirmek için sizden gelen geri bildirimler bizim için çok önemlidir. Haberlerimizin içeriğiyle ilgili herhangi bir endişe, öneri veya sorunuz olursa lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin.
  • Haberle ilgili yorumlarınızı ve düşüncelerinizi aşağıdaki yorum bölümünde paylaşabilirsiniz.
  • Bu haberi beğendiyseniz, lütfen sosyal medya hesaplarınızda paylaşarak sevdiklerinizin de haberdar olmasını sağlayabilirsiniz.

9 Yorum

  1. Ziyaretçi

    Ağrının Eğitim ve öğretimdeki başarısızlığın nedenlerini sayayım:
    1.yöneticilerin ve öğretmenlerin kendilerini hizmetli değil efendi olarak görmeleri,
    2.Yöneticilerin liyakatlı olmamaları,(siyasilerin atamaları)
    3.Aşağılık komplexi 5 kilometrelik köylere atanan bayan ve torpili öğretmenlerin kaymakamlık olurlarıyla merkeze çekmeleri(olurlarıda ilsise işlemedikleri için hizmet puanınıda köy puanı olarak alıyorlar ne yazık ki)
    4.Batıda çalışan bir öğretmen zorunlu mazeret izinlerini bile kullanmazken orda çalışanların çoğunluğunun mazeret artı 40 günlük raporlarını bile kullandıkları.
    5.Sınıfları bir dönem öğretmensiz bırakıp öğretmenleri şef ve müdür yardımcısı olarak görevlendirmeleri,
    6.Asıl çalışanların ödülendirilmeleri gerekirken cezalandırılmaları şöyleki iki yılda hafta sonları kurs veren ,her sınıfa tv ve dvd projelerini gerçekleştiren,ekip çalışmasını yapan ve 12 ogy projelerini gerçekleştiren çalışana, müdür yazıyla takdir verilmesi önerirken ödül istenilmez verilir denilmesi,kaymakamla halı sahada top oynayan 30 kişilik sınıfın 13 kişisini okumaya geçirmeyen öğretmenlerin ödüllendirilmesi,
    7.Teftişe gidenlerin idealist insanların ideallerini yıkmaları sosyetelere ve torpililerede sizin okula gelmeniz yeterlidir demeleri

  2. Ziyaretçi

    herkes öğretmenleri suçluyor.aileyi ve çevreyi kimse suçlamıyor.çocuk okula gelene kadar ailesinden ve çevresinden öğrendiği çok şey oluyor ve bunları değiştirmek çok zor.aile çocuğa zaten duyarsız,çevre desen memleketimizde insanların ne şartlarda nasıl bir çevrede büyüdüğü oratada.bir suç varsa öğretmen,idareci herkes suçlu.ancak en büyük suçlu ailedir.kendi evinde birkaç çocuğa bakamıyor sonrada öğretmen adam etsin 30-40 kişilik bir sınıfta bulunan öğrencileri.HERŞEY AİLEDE BAŞLAR.....

  3. Ziyaretçi

    sayın kazım karaca bu başarısızlığın sebebi bence öğretmen olmayan kişilerin ağrı meb tarafında öğretmen olarak verilmesi yakında tanıdığım bir arakadaşım açıköğretim mezunu kendisi bir köye vekil öğretmen olarak atanıyor ve bir yıl boyunca okula gidiş günü 45 günle sınırlı kalıyor ve anllattığına göre daha 5. nci sınıfa gelipte okuma yazma bilmeyen öğrenci sayısı epey çok yani bu öğrenciler daha okuma yazma beceremezken lise ye gelip toplama çıkarma çarpma işlemini yapamıyorlarsa bu çoçuklardan öss yada oks de başarılı olmalarını beklemek haksızlık olur saygılarımla

    barış aydemir
    felsefe grubu öğret.

  4. Ziyaretçi

    BAKIN BU BAŞARISIZLIĞIN ŞÖYLE SEBEPLERİ DE VAR.1) AĞRI STAJER EĞİTİM MERKEZİ HALİNE GETİRİLMİŞ ZORUNLU DOĞU GÖREVİ ADI ALTINDA YENİ MEZUN OLAN TECRÜBESİZ VE ANNE BABASINDAN FAZLA UZAKTA KALMAMIŞ ÖĞRETMENLERİN BURAYA ZORUNLU OLARAK KONUŞLANDIRILMASI.2)EKONOMİDE DE SONDAN3-4 SIRADAYIZ BUNUN HİÇ ETKİSİ YOK MU.BEN ÖĞRETMENİM ÖĞRENCİLERİM DERSTEN SONRA BOYA SANDIĞINI KAPTIKLARI GİBİ EKMEK PARASI KAZANMAK İÇİN YOLLARA DÖKÜLÜYORLAR.3)DOĞUDAKİ KIZ ÇOCUKLARI OKULA GÖNDERİLMİYOR VE DİKKAT EDERSENİZ TÜRKİYEDE KIZLAR ERKEKLERDEN DAHA BAŞARILI OLDU BU SINAVDA .TABİKİ SORUNDA BİZ ÖĞRETMENLERİN DE PAYI VARDIR AMA SORUN SADECE ÖĞRETMENLERDEYSE HEPSİNİ GÖREVDEN ALSINLAR VE ACIMASIZCA ELEŞTİRENLER BU İŞİ YAPSIN.*BENİM OKULUMDA HALEN MÜSTAKİL PROJEKSYON CİHAZI YOK*ÖĞRENCİLERİM BIRAKIN DERSANEYE GİTMEYİ YAZILI İÇİN BİLE ÜCRET VEREMİYOR*AĞRININ SOĞUĞUNDA ÇORAP GİYMEYEN ÖĞRENCİLERİM VAR.tabiki bize düşen şikayet etmek değil çözüm bulmak tüm kardeşlerimi kazım beyin dediği gibi iş başına davet ediyorum HODRİ MEYDAN..A.DURSUN

  5. Ziyaretçi

    kendini yetiştirmeyen ve derse hazır gelmeyen öğretmen + okul ve dershane durumunu takip etmeyen çocugun eksiğini görmeyen veli + hemşeri,akraba vb.lerine tanıdık diye fazla not veren bunu da iyilik zanneden öğretmen ve yöneticiler + şikayetleri dikkate almayan okul yöneticileri + proje performans ödevini internet araştırması zanneden öğretmenler. bunları düşünüp içinde yaşayınca, bu sonuç bile güzel....

  6. Ziyaretçi

    iller bazında 3.ve 4. olmamızın nedenleri tecrübesiz yeni işe başlayan öğretmenlerle sürgün olarak ağrıya gönderilen kalitesiz eğitimle alkası olmayan hiçbir yerde dikiş tutturamamış eski öğretmenlerdir.ve ne yazıkki bu eski öğretmenlerden ağrılı olanlar ağrıda ve ilçelerindeki okulların tamamında idareci olarak çalışmaktadırlar.

  7. Ziyaretçi

    ben ağrıda öğretmenim niye basarısızlık var her öğrtemenvemeb yöneticileri biliyor ama yöneticeler bizi dinlemiyor. tek sebeb haketmediği halde butun öğrenciler sınıfı geciyor. okulda okuma yazma bilmeyenler takdir alıyor. hatta anadolu lisesini kazanan okuma yazma bilmemeynelr var.bu basarızı öğrenciler yuzunden basarılı sayılacak öğrenciler iyi eğtim alamıyor. cocuklar okula gelmelerinin tek sebebi para verilmesi. biz okuyamayan öğrenciyi sınıfta bırakmaya calısıyoruz müdürler ayaklanıyor. ondan sonra basarılı öğrenci bakıyor calısanda sınıf geciyor calısmayanda sonra o da bıarkaıyor calısmayı.

  8. Ziyaretçi

    maalesef sonuç ortada asıl sorun bu sonuca razı olan idareci ve öğretmenlerde bu sonucu bi kabullenmeseler inanıyorumki her şey daha iyi olacak acaba orta öğretim ve lisede kaçtane aptal zeka seviyesi düşük öğrenci vardır...ben inanıyorum ki cocuklarımızın hepsi birer pılanta sıkıntıbu pırlantaları işleyemeyen ustada.Acaba ağrıda kaç tane idalist öğretmen var EĞER BU SORUYA ÇOOOK DİYE CEVAP VEREBİLİRSEK.ne ala yok öğle değil diyorsak O ZAMAN GERÇEK SORUN ÇOCUKTA.ne yaparsın artık yapacak bişe kaldı oda okullarımızı zihinsel özürlüler okuluna çevirmek H.KARAKALE

  9. Buraknlpdanismanlik

    2008 – 2009 Eğitim yılı 8 Eylül 2008 Pazartesi günü başlıyor. Yeni uygulama nedeniyle bu sene de 1. sınıflar 1 Eylül Pazartesi günü başlıyor. Yeni Eğitim-Öğretim yılı hepimize şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyorum.
    Yeni Eğitim-Öğretim yılına girerken öğretmenlerin ve öğretmenliğin açmazlarını dile getirmeye çalışacağım. Yaşadığım tecrübelerden, tecrübeli büyüklerimizden öğrendiklerimizden ve mesleğe dair bilgilerden çıkardığım sonuca göre öğretmenliğin açmazlarını kısaca açıklamaya çalışacağım.
    Biz öğretmenler öğrenme işinin fakültenin 4. sınıfının son günü sona erdiğini düşünüyoruz. Kısacası Fakülte diplomasını alır almaz öğrenme işine nokta koyuyoruz. Tabi mesleğin kâbusu KPSS ye hazırlanmayı öğrenmeden saymazsak. Fakülteden çıkışımızı alıp mesleğe atılır atılmaz öğrenme işimiz bitiyor ve artık biz öğrenen değil öğreten oluveriyoruz. Kendimize ait bir dünya kuruyoruz, etrafını da surlarla çeviriyoruz. Ve bütün yeniliklere, gelişmelere öğrenmelere set çekiyoruz. Kendimize kurduğumuz o dünyada yaşayıp gidiyoruz.

    Öğretmenlik mesleğinde hep engellerden şikâyet ederiz. Ekonomik engeller, sosyal engeller … Bana göre bu meslekte engeller yok sadece tembeller var. Tembeller zihniyeti ve meslekteki fosilleşmiş zihniyet harika bir koalisyon kurmuşlar. Bu düzenin yıkılmasına asla izin vermiyorlar.

    Tembeller takımı çalışan herkese;
    “- Aman hocam senin işin mi yok? Bu ülkeyi sen mi kurtaracaksın? Alemin kerizi sen misin? Salla başı al maaşı. Gözlerimi kaparım, işime bakarım…”
    Şeklinde psikolojik baskı altına alıp içlerindeki üretme aşkını öldürmeyi başarıyorlar.

    Fosilleşmiş zihniyet ise; bizim zamanımızda diye başlayan ve bitmek bilmeyen hikâyelerle yapılacak her gelişmenin önüne set çekiyorlar.

    Bu meslekte bir de “Unutma Hastalığı” var. Çaresi olmayan hastalıklardan birisi. Sınıf öğretmeninden başlayarak Milli Eğitim Bakanı’na varana dek hepimiz aynı meslekteniz. Öğretmenken şikâyet ettiğimiz bütün konuları ne hikmetse idareci olur olmaz unutuveriyoruz. Başlıyoruz bir üst idareden şikâyet etmeye. Gün geliyor has bel kader bir üst makama geliyoruz ve aynı hastalık devam ediyor. Hemen her şeyi unutuyoruz. Hele ki Mevla “Yürü Ya Kulum” demişse ve Milli Eğitim Bakanı olmuşsak bu unutma hastalığı artık ölümcül hale gelmiş demektir.

    Birde şu KPSS denen öğretmen kâbusunu anlayan varsa beri gelsin. Siz bir öğretmeni kendi okullarınızda okutacaksınız, okul bitiminde bu kişi öğretmenliği hak etmiştir diye diploma vereceksiniz. Tam iş atamaya gelince; “Yok kardeşim! Ben senin öğretmen olduğun konusunda emin değilim. Sen şu sınavı da kazan sonra ben seni öğretmen olarak atayacağım.” Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Bunca öğretmen açığından dem vuracaksınız. Sonra kalkıp dışarıdaki işsiz öğretmenlerin önüne sürekli engel çıkaracaksınız. Eminim ki bu konuyu değerli büyükler! imiz daha iyi biliyorlardır.

    Öğretmenler arasındaki ayrıma gelince; MEB öğretmeni – Özel Okul Öğretmeni, Kadrolu – Sözleşmeli ve 4 / B C D … şeklinde uzayıp giden öğretmen ayrımı. Buda trajikomik bir olay. Siz MEB’in mevzuatına bağlı olacaksınız, MEB’ müfettişleri tarafından teftiş göreceksiniz. MEB’le aynı müfredatı uygulayacaksınız. Ama MEB te çalışan öğretmene öğretmen, Özelde çalışana işçi muamelesini layık göreceksiniz.
    Her iki öğretmende MEB te çalışacak. Hatta aynı okulda her ikisi de sınıf sorumluluğu alacak, aynı saat derse girecek ama birisi öz evlat diğeri üvey evlat muamelesi görecek. Anlayan varsa beri gelsin….

    Ülkemizde hangi meslek grubundan olursanız olun. Gittiğiniz her yerde meslektaşlarınız sizin işlerinizi hızlandırır ve kolaylaştırır. Ancak bir öğretmen komşu bir okula gitse bile kimse yüzüne bakmaz.

    Polis Okullarına girişte polis çocuklarına öncelik tanınır ki doğrudur. Askeri Lise girişlerinde asker çocuklarına öncelik tanınır ki doğrudur. Peki, Öğretmen Liselerine girişte ne yapılır? Öğretmen çocuğu olmanızın hiçbir önemi yoktur. Diğerleriyle aynı şartlarda girersiniz ya da giremezsiniz.

    Ülkemizde Eğitime Katkı Payı adı altında iğneden ipliğe her şeyden pay alınıyor. Alınıyor da neden alınan pay eğitime verilmiyor? Hem okullara para vermeyeceksiniz hem de Veliden Kayıt Ücreti ya da katkı payı almak yasak!

    Bütün bu yazdıklarımı okuduğunuzda aklınıza ilk gelen şey; “Hocam! Saydığınız hastalıklar bakın size de sirayet etmiş.” diyeceksiniz. Belki de haklısınız. Ama ben kendimce çözüm yolları da sunmaya çalışacağım sizlere.
    Çözüm yollarına gelince;
    Öncelikle bütün öğretmenler Öğrenen Öğretmen olmalılar. Hem öğrenmeliler hem de öğretmeliler. Paylaşıma ve gelişime açık olmalılar. Sürekli şikâyet değil çözüm üretmeliler. Üreten meslektaşlarını engellemek yerine teşvik etmeliler. Ben duygusunu bırakıp Biz olmalılar. Ekip çalışmasını benimsemeliler. Okuma alışkanlıkları olmalı. ( Okumak için kitap, gazete ve dergi lazım. Bunları almak içinde para gibi mazeretin arkasına sığınmamalılar. Herkesin evinde internet denen canavar var. Tek kuruş ödemeden bütün gazeteleri okuma imkanı var…) Öğrencilerine okuma alışkanlığı kazandırmalılar. İdareciler öğretmenlerden değil İktisatçılardan olmalı. İdarecilik ayrı bir olay, öğretmenlik ayrı bir olay. Bakanlık ve alt birimler köstek değil gerçek anlamda destek olmalılar. Öğretmene soytarı muamelesi yapılmamalı. Toplumda layık olduğu değer kazandırılmalı. Bu değeri kazandırırken öğretmen arkadaşlarımız da üzerine düşeni yapmalılar…
    Eğer bu toplumdaki yanlışlardan şikâyet ediyorsak, bu toplumu yetiştiren kişiler olarak şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekir.

    Yeni Eğitim-Öğretim yılının meslektaşlarımız ve tüm ülkemiz için verimli geçmesini diliyorum.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir