iklim Kuşakları ve Doğal Yapı

İklim Kuşakları ve Doğal Yapı

Gezegenimizde yaşama olanak veren çevre koşullarını güneşin ısı ve ışık sağlayan ışınlarıyla atmosferin koruyuculuğuna borçluyuz. Atmosfer bizi uzayın soğuğundan korur, güneş ise canlı ya da cansız doğadaki her değişime enerji sağlayan bir güç kaynağı durumundadır. Ekvator'dan kutuplara doğru düzenli bir biçimde iklim kuşakları sıralanır, bunların hepsinin kendine özgü bitki örtüleri vardır. İklimin, yüzey şekillerinin, akarsularla göllerin, bitki ve hayvanların hepsi birlikte yeryüzü üstündeki çeşitli yaşam alanlarını oluşturur; buna doğal yapı adı verilir.

İklim Kuşakları
İklim kuşaklarını yeryüzünün üstüne düşen güneş ışınlarına göre ayırma işi Antik Çağ’dan beri yapılmaktadır. Buna göre dönenceler arası (23,5° kuzey ve güney enlemleri arası) tropik kuşak, dönencelerle kutup kuşakları arasındaki bölge ılıman iklim kuşağı, kutup daireleri (66,5° kuzey ve güney enlemleri) ile Kuzey ve Güney kutupları arasında kalan bölge de soğuk bölge olarak anılmıştır. Bu, Güneş ışınlarının astronomik olarak dağılışına göre yapılmış bir ayrımdır; günlük ve yıllık oynamaların daha az olmasına yol açarak nemli okyanus iklimini oluşturan denizlerin etkisi hesaba katılamamıştır. Deniz iklimi ile kıtaların iç bölgelerinde görülen kara iklimi birbirlerinden oldukça farklı olabilir. Örneğin, İzlanda’nın güneyindeki Faroe Adaları ile Sibirya’daki Yakutsk yaklaşık aynı paralel (62) üstünde yer alırlar, ama Gulf Stream’in kıyılarından geçtiği Faroe Adaları’nda ocak ayı ısısı +3,2 dereceyken, kara ikliminin egemen olduğu Yakutsk’ta –43,3 derecedir. Buna karşılık ortalama temmuz sıcaklığı birincide +10,6 dereceyken, ikincide +19,0 derece olur.

Herkes tarafından benimsenmiş ideal bir iklim kuşakları ayrımı yoktur. Kuşaklar genellikle yalnızca ısı ve yağışa göre belirlenmiş ve bunların canlılar dünyası, yani bitki ve hayvanlar üstündeki etkilerine göre düzenlenmiştir. Doğal olarak, belirli bir iklimin egemen olduğu yerde de orman, step, çöl ya da tundra gibi belirli bir bitki örtüsü bulunur.

MATEMATİKİ İKLİM KUŞAKLARI
Eksen eğikliği etkisiyle aydınlanma süreleri birbirinden farklı olan ve her iki yarımkürede birbirinin simetriği şeklinde ortaya çıkan alanlara matematiki iklim kuşakları denir.

Matematiki iklim kuşakları ile sıcaklık kuşakları birbirinden farklıdır. Çünkü matematiki iklim kuşaklarında eksen eğikliği, sıcaklık kuşaklarında ise sıcaklıklar esas alınmıştır.

Ekvator’la Ekliptik arasındaki açı 23˚27’ dan daha büyük olsaydı;
Dönenceler Ekvator’dan uzaklaşırdı. Kutup daireleri de Kutup noktalarında uzaklaşırdı.

Tropikal kuşak ve Kutup kuşağı genişler, Orta kuşak daralırdı.

Güneş ışınlarının dik geldiği alanlar genişlerdi.

Gece ve gündüz arasındaki zaman farkı artardı (Ekvator hariç).

Mevsimlik sıcaklık farkları artardı.

Ekvator çevresinde ortalama sıcaklık azalırdı.

Ekvator’la ekliptik arasındaki açı 23˚27’ dan küçük olsaydı yukarıdaki sonuçların tam tersi olurdu.

Eksen eğikliği olmasaydı;
Güneş ışınları sadece Ekvator’a dik açıyla gelirdi.

Mevsimler oluşmazdı.

Gece gündüz süreleri her yerde yıl boyu eşit olurdu.
Dünya’nın yaşanabilir alanı daralırdı.
Orta kuşak sürekli bahar mevsimini yaşardı.
Kutuplar sürekli alacakaranlığı yaşardı.
Ekvator daha sıcak, kutuplar daha soğuk olurdu.

SICAKLIK KUŞAKLARI

Sıcaklık kuşaklarının sınırları deniz seviyesine indirgenmiş sıcaklık esas alınarak belirlenir. Sıcaklık kuşaklarının oluşmasında Yer’in şekli, kara ve denizlerin dağılışı, sıcak ve soğuk su akıntıları ile genel hava dolaşımı etkili olmuştur.

Sıcak Kuşak: Yıllık ortalama deniz seviyesi sıcaklıklarının 20˚C ve üzerinde olduğu alanları kapsar. Sıcak kuşakta yaz şartları egemendir.

Orta Kuşak: Yıllık ortalama deniz seviyesi sıcaklıklarının 10˚C ve 20˚C arasında olduğu alanları kapsar. Yılda dört mevsimin belirgin şekilde yaşandığı tek kuşaktır. Her türlü yaşam faaliyetine en uygun şartları taşır.

Soğuk Kuşak: Yıllık ortalama deniz seviyesi sıcaklıklarının 10˚C’nin altında olduğu alanları kapsar. Soğuk kuşakta kış şartları egemendir. Bu nedenle, her türlü yaşam faaliyeti açısından en olumsuz kuşaktır.

Sıcaklık kuşaklarının Kuzey ve Güney Yarımkürelerde farklı genişlikte olmasının temel nedeni; kara ve denizlerin dağılışıdır. Esasen, eksen eğikliğinin doğurduğu sonuçlar istisna kabul edilirse, Kuzey ve Güney Yarımküre arasında oluşan farklılıkların tamamının sebebi de kara ve denizlerin dağılışıdır.

Ilıman İklim Kuşağı
Herdem yeşil ormanlarla kutupaltı tundraları arasında kalan bölgeye ılıman iklim kuşağı denir. Bu kuşak aşırı olmayan sıcaklığının yanı sıra, iklim özelliklerinin çeşitliliğiyle de kendini belli eder. Dünya'nın yüzde 15'ini oluşturan bu kuşakta toplam nüfusun yüzde 48'i yaşar. Ekonomik ve teknolojik açıdan en güçlü ülkeler bu kuşak üzerinde yer alır.

Ilıman Kuşak-Tanrı’nın Kayırdığı Bir Yaşama Alanı

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 48’i yeryüzünün yüzde 15’ini oluşturan ılıman kuşakta yaşamaktadır. Pek çok ulus için yaşam alanı oluşturan bu bölge, aynı zamanda ekonomik ve teknik olarak en ileri bölgeleri barındırır. Bu bölgedeki topraklar başka yerlere, örneğin tropik bölgelere göre daha elverişli tarım koşulları sağlamakta ve sürekli bir biçimde işlenebilmektedir. En önemli hammadde kaynaklarından birini oluşturan ahşap, Taş Çağı’ndan bu yana yapı, gemi, araba, mobilya ve araç ile dinsel ve sanatsal nesnelerin yapımında kullanılmaktadır. Doğadaki uygun koşullara, ortaçağdan beri çalışmayı erdem sayan düşünce biçiminin eklenmesiyle bu bölge hızla ilerlemiştir. Bu bölge sanayide kullanılan hammaddeler bakımından da çok zengindir. En önemli yer altı kaynaklarının başında, özellikle Kayalık Dağlar, Apalaşlar, Britanya Adaları, Ruhr bölgesi, Yukarı Silezya ve Mançurya’da bulunan kömür gelir. Bu yatakların varlığı Sanayi Devrimi’nin başlamasında önemli rol oynamıştır.

Geçiş Bölgesi
Dönencelerle kutup bölgeleri arasında kalan ılıman iklim bölgesi matematiksel bir bakışla orta kuşak olarak da adlandırılabilir. Bu bölge yeryüzündeki kara alanlarının yüzde 52’sini kaplar. Burada ne gündüzler ve geceler tropik kuşakta olduğu gibi bütün yıl boyunca birbirine eşittir; ne de kutuplardaki gibi altı ay gündüz, altı ay gece yaşanır. Orta Avrupa’da gündüzün uzunluğu ortalama olarak kışın (22 Aralık) 8, yazın (21 Temmuz) 16 saattir. Güneş ışığının mevsimlere göre değişmesiyle ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış daha belirgin bir biçimde yaşanır. Bu bölgede ortalama güneşli gün sayısı 1.400-1.800 saat arasında değişir. Bu sayı Kuzey Afrika’da 3.000’i aşarken, İzlanda’da 1.000’in altına düşer. Gene bu bölgedeki ortalama yağış miktarı 500-1.500 mm ile oldukça dengeli bir dağılım gösterir. Ama bu miktar bölgeden bölgeye önemli ölçüde değişebilir. Astropik bölgelerden, kutuplardan, denizlerden ve karalardan gelen hava kütlelerinin bu bölgede karşılaşmasıyla siklonlar ortaya çıkar ve hava kütleleri genel olarak batıdan doğuya doğru hareket eder. Batı ve Orta Avrupa’ya egemen olan iklim özelliklerini bu hava hareketleri belirler.

Soğuk Kuzeyin Ormanları
İskandinavya, Sibirya ve Kanada’nın büyük bölümlerini kaplayan ormanlar başta kızıl ve kara çam olmak üzere iğneyapraklı ağaçlardan ve bunların arasına karışan kayın ve akkavak ağaçlarından oluşur. Kışın uzun sürmesi nedeniyle yavaş büyüyen bu ağaçların odunu çok değerlidir. İğneyapraklı ağaçlar yazın kısa süren sıcak günlerinden en çok yararı sağlayacak biçimde kendilerini bu iklime uydurmuşlardır. Eğer yaprakları su kaybına yol açmayacak biçimde incelmemiş ve mumsu bir maddeyle kaplanmamış olsaydı, büyük olasılıkla kışın donan toprak kurumalarına neden olurdu. Bu ormanlardan çeşitli amaçlarla kullanılan kerestenin yanı sıra kağıt hammaddesi olan selüloz elde edilir.

Yazları Yeşil Yapraklı Ormanlar
İğneyapraklı ormanların güneyinde karışık ormanlar ve kışın yapraklarını döken ağaçlardan oluşan ormanlar bulunur. Bunlar kıtaların doğu ve batı kıyılarında yoğunlaşır. Buralara egemen olan görece sıcak ve serin iklim onlara her yıl yapraklarını yenileme olanağı sağlar. Bu bölgedeki ağaçların en önemlileri meşe, akçaağaç, dişbudak, ıhlamur, kayın ve karaağaçtır. Kayın genellikle daha yumuşak bir iklimin hüküm sürdüğü deniz kıyılarında yetişir. Sert kışlara dayanıklı ve besin maddelerine fazla gereksinim göstermeyen bir ağaç türü olan meşeye ise Almanya’nın ve Doğu Avrupa’nın karışık ormanlarında rastlanır. İğneyapraklı ağaçlar ötekilere göre daha çabuk büyüdükleri, dolayısıyla da karlı oldukları için, 18. yüzyıldan bu yana yapraklarını döken ağaçların yerine bunlar dikilmeye başlamıştır. Ama kazanca yönelik bu uygulama ekolojik dengeyi bozmakta, orman zararlılarıyla savaşımı güçleştirmekte ve bu ağaçlar fırtınalara dayanıksız olduğu için fırtınalar çevreye büyük zarar vermektedir. Ayrıca toprağın üstüne dökülen iğne yaprakların çok güç çürümesi ve ormanaltı bitki örtüsünün yokluğu toprağın asitliliğini artırmaktadır.

Orta Avrupa’da Ormanın Öyküsü
Almanya’nın büyük bölümünün yaprakdöken ağaçlarla kaplı olmasına karşın 1990’da insan eliyle dikilmiş ormanların yüzde 68’ini iğne yapraklı ağaçlar oluşturuyordu. 1800 dolaylarında 2/1 olan yaprakdöken ve iğneyapraklı orman oranı günümüzde ½ oranıyla tersine dönmüş durumdadır. 19. yüzyılın ilk yarısından bu yana kömür kullanımının yaygınlaşması ısınma amacıyla ağaç kesimini azaltmış, ama bu arada madencilikte, demiryolu traverslerinin üretiminde ve sanayide kullanılan ahşap miktarı çok arttığından kesilen ağacın yerine yenisinin yetiştirilmesi önemli bir sorun durumuna gelmiştir. Bu dönemde insan eliyle dikilmiş ormanların sayısı giderek artmıştır. Ama dikilen ağaçların daha çok çamlardan oluşması bazı olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Çam ağacı dikilen bölgelerde ağaçlar böceklerin ve mantarların saldırısına uğramış, rüzgarın ve karın etkisiyle yıkılmış ve beslendikleri toprak bir süre sonra verimsizleşmiştir.

Bugün insan ormanların önemini daha iyi anlamış durumdadır. İnsanlar artık ormanın yalnızca odun ve kereste elde edilen bir yer değil, aynı zamanda suyu çeken ve depolayan, yabanıl hayvanlara yaşama ve beslenme ortamı yaratan, insanlar için dinlenme olanakları da sağlayan bir yer olduğunu, bu nedenle korunması gerektiğini biliyorlar.

Güç Kaynağı Olarak Güneş
150 milyon km uzaklıktan her gün yeryüzüne ulaşan güneş enerjisi, yaklaşık 1.200 megawatt kapasiteli 160 milyon tane atom reaktörünün üretimine eşittir. Bu durum Güneş’in, yerküre üstündeki her değişikliğin itici gücü olmasını sağlar. Ama Güneş enerjisi dünya yüzeyine eşit olarak dağılmaz.

Gece ve gündüzden başka, denizlerle karaların kapladığı yerin farklılığı, bazı yerlerin daha alçakta, bazılarının daha yüksekte bulunması, bulutların gölge yapması, bitki örtüsü ve kayaçların yapısı, uzaydan eşit olarak gelen bu enerjinin dünyamızın üstüne değişik biçimde dağılmasına yol açar. Bu nedenle dünya üstünde herhangi bir noktadaki sıcaklık, rüzgar ve yağış o yerin iklimine bağlı olarak matematiksel yöntemlerle hesaplananlardan çok değişik çıkabilir.