Çevre Kirliliği Su Hava

Çevre Kirliliği Su Hava
Dünyanın %70'ini teşkil eden okyanus ve içsular, atmosferik ve karasal ortama nazaran kirlenmenin son durağı olup, kirliliğe maruz kalan bölgelerdir. Çeşitli nedenlerle kirlenen atmosferik ortamın kirletenleri ortama verilmesiyle er geç karasal ortama ve oradan da iç sulara ve denizlere veya doğrudan doğruya akuatik ortama ulaşırlar. Oysa ki, insanoğlunun besin kaynağı olarak geleceğin büyük ümidi olan denizler, yine insanoğlu tarafından yok edilmek üzeredir.

Bugün sağlığımızı ve ekonomimizi tehdit eden kirlenme olayı,her geçen gün biraz
daha artarak günün en aktüel konusunu teşkil etmektedir(Geldiay vd.,1972; Özel
vd.,1988; Kocataş vd., 1992).

2. KİRLİLİK VE ETKENLERİ
Yaşantımızın en önemli sorunlarından biri de doğa ile ilişkilerimizin bozulmasını çabuklaştıran " Pollusyon " olayıdır. Genel olarak " Ortamın Kirlenmesi " anlamını taşımaktadır. 1970 yılında FAO tarafından Roma' da tertiplenen kongrede bütün araştırıcıların kabul ettikleri ortak tarif " İnsanoğlu tarafından denizel ortama atılan bir takım Maddelerin fizikokimyasal parçalanması sayesinde ortamda yaşayan canlı varlıkları olumsuz yönde etkileyen sağlığı tehdit eden , balıkçılık ve diğer çeşitli gayelerle deniz suyundan yararlanma gibi olanakları kısıtlaması " şeklinde verilmiştir.

Kirliliğe sebep olan maddelere " Polluant " adı verilir. Denizlerde görülen kirlilik olaylarına daha çok nüfusun kalabalık olduğu yerler ile endüstrinin geliştiği bölgelerde rastlanır. Sanayi tesislerinin makinelerinin soğutulmasında kullanılan suyun denizlere verilmesi ;deniz nakliyatında kullanılan yolcu gemileri, feribotlar, tankerlerin ve diğer deniz araçlarının bıraktıkları yakıt artıkları ve ayrıca yakıt tankerlerinin yıkanması ve bunların geçirdikleri kazalar denizin kirlenmesini hızlandırmaktadır . Diğer taraftan nükleer deneyler ile ortaya çıkan radyoaktif tozların direkt ve dolaylı yollarla ortama verilerek denizlerde birikmesi ve nükleer reaktörlerden atılan radyoaktif artıkların da su yolu ile denizlerde toplanması sonucu bir çeşit kirlenme olayı ortaya çıkar . Bundan başka tarımsal mücadelede kullanılan Pestisidler de denizel ortama ulaşmakta ve besin zinciri yoluyla en ilkel organizmadan en yüksek canlı varlıklara kadar etkisini göstermektedir (Geldiay ve Kocataş, 1972; Özel vd.,1988).

Denizlerdeki kirlenmeyi en iyi teşkil eden İzmir Körfezi'dir. Evsel ve Endüstriyel artıklarının etkisinde olan bu körfez yıllara göre kirliliğin dağılımı Şekil (1-2)'de görülmektedir .

Dağılımı (Kocataş, 1978).
Dağılımı (Kocataş,1981).

Kirlenmeyi dört ana gruba ayırmak mümkündür(Geldiay vd.,1972; Yaramaz,1992)
A-) Fiziksel Kirlenme
B-) Biyolojik Kirlenme
C-) Kimyasal Kirlenme
D-) Radyoaktif Kirlenme

2.1. Fiziksel (Termik) Kirlenme ve Etkisi
Gelişmiş ülkelerin çok kullandığı elektrik enerjisini sağlayan türbinlerin kondansatörlerini soğutmaları için aldıkları suları ısınmış olarak denize verilmesi neticesinde ortaya çıkan kirlenme şeklidir. Başta İngiltere olmak üzere Fransa'nın bazı kıyıları ile Amerika'nın bazı koylarında görülmüştür İngiltere'de Marcwood yakınında elektrik enerjisi kurulmadan önce suyun sıcaklığı min 1-2°C max 22°C iken,enerji santralinin kurulmasından sonra suyun
sıcaklığı min. 5-6°C max 27°C olarak gözlenmiştir . Ortamda meydana gelen sıcaklık yükselmesi çok önemli sonuçlar doğurur ve deniz organizmaları için çok önemli olan ekolojik modifikasyonları oluşturur. Ekonomik türler arasında dengesizlikler yaratır. Dolayısıyla insanoğlunun besin kaynakları üzerinde ihmal edilmeyecek neticeler yaratır. Ayrıca suda erimiş oksijen miktarının azalmasına ve dolayısıyla O2'ne az ihtiyaç gösteren organizmaların gelişmesine,oksijene çok
ihtiyaç gösteren organizmaların ise yok olmasına veya göçüne yol açar. Sıcaklığın yükselmesiyle mevcut fauna azalır. Bununla beraber bunların yerine sıcak suyu seven bazı türler yer alır. Bunlar; Rhithroponopens harrisi, Branchynotus sexdentatus , Balanus amphitrite , Bugula neritina , Limnoria tuberculata , Mercilerella enigmatica, Hydroides incrustans' dır (Geldiay ve Kocataş, 1972).

2.2. Biyolojik Kirlenme ve Etkisi
Çok değişken tabiatta olan evsel atıklar denizlere ya doğrudan kanalizasyonla ya da dere,çay,nehir gibi yollarla dolaylı olarak boşaltılmaktadır. Genellikle evlerden atılan bu maddeler çözülmüş veya çözülmemiş şekilde bulunabilir ve takriben %55'i hiç bozulmadan denize kadar ulaşabilir . Bu lağım artıklarında organik materyalden başka nutrientler bulunur ki bunlar organik maddenin minerilizasyonundan meydana gelir . Aynı zamanda bu kanalizasyon suları ; deterjanları , ziraatte kullanılan fosfat ve nitratları , diğer endüstriyel artıkları ihtiva eder . Bilhassa bu konservatif materyaller gıda zincirine kolaylıkla dahil olarak biyolojik akümülasyona tabii olurlar (Geldiay, Kocataş, 1972).

Karadeniz'e akan nehirler ile yılda 149.500.000 ton sediment 2592 ton partikül
organik karbon taşınmaktadır (Jeftic,1990).

Carbon (POC) Deşarjları. (Berewer & Spencer,1974 & Mankevich,1984.)

NEHİR SU(km/yıl) SEDİMENT10-t/yıl) POC(10 t/yıl)
Tuna 198 83.00 0.913
Dinyester 10 2.50 0.293
Y.Bug 3 0.53 0.041
Dinyeper 52 2.12 0.341
Don 28 6.40 0.134
Kuban 12.8 8.40 0.168
Kafkasya nehirleri 6.79 0.373
Rioni 41 7.08 0.049
Çoruh 15.13 0.105
Türkiye kıyısı 25 17.00 0.170
Bulgaristan kıyısı 3 0.50 0.005
TOPLAM 372.8 149.50 2.592

Denize boşaltılan organik maddeler biyolojik ayrışıma uğrar . Bu maddenin suda görülen en önemli etkileri ortamın fiziksel kimyasal parametrelerinde değişimler meydana getirir(PH ,HS, NH artar; O2 azalır, Karbonik asit fazlalaşır, sedimantasyon ve bulanıklık ortaya çıkar ) ve bu değişimler direnci azalan biotop üzerinde toksik etki gösterir .Bu atık sular pek çok bakteride ihtiva eder ve ortamdaki mevcut organik materyal , bakteri sayısının artmasına neden olur.

Organik maddenin çokluğu ,bölgedeki bentik fauna mevcudiyetini etkilemekte olup bu da bölgenin açık veya kapalı oluşuna göre değişmektedir . Fauna ve flora'nın
ortadan kalkmasına , mevcut olan bazılarının ise çok fazla artmasına neden olur Organik artığın bol olduğu bölgelerde alglerden Ulva lactuca ve Enteromorpha türleri ile hayvanlardan Mytilus galloprovincialis, Glona intestinalis , Poliketler’den bilhassa Polydora ciliata larvalarının dominant olduğunu ,bunun yanında Aglanta digitale'nin kantitatif bakımdan maximuma ulaştığı tespit edilmiştir (Geldiay ve Kocataş,1972; Özel vd.,1988;Kocataş vd.,1992).

Deniz, göl ve nehirlere boşaltılan lağımlar direkt olarak veya çökebilecek katı maddenin ayrımından sonra denize ve nehirlere verilmektedir . Bununla beraber tam bir biyolojik muameleye tutulsalar dahi sadece organik madde okside edilir . Fakat mevcut fosfat ve nitratlar yok edilemez. İngiltere'de lağımlarla denize yılda 500 ton nitrat 30 ton fosfat boşaltıldığını hesaplanmıştır. Karadeniz'e ise Tuna nehri tarafından taşınan nitratlar yılda 340 ton, fosfat 60 ton olarak bulunmuştur (Yülek,1995). Denizde fosfat ve nitratlar sınırlı miktarda mevcut olup konsantrasyondaki herhangi bir artış fitoplanktonun çoğalmasına neden olur. Neticede artan flagellat, diAtom ve siyonofiseler ya doğrudan doğruya balıklara zehir etkisi yapar veya bunların çürümesiyle suyun oksijenini sarf ederek ölümüne neden olurlar (Özel,1992).

Lağımların artıklarındaki süspansiyon halindeki katı maddelerin biyolojik etkileri organik madde ve besin tuzlarınkinden ayırt edilemez. Bu etkiler laboratuvar tecrübeleriyle anlaşılabilir. Bununla beraber filtrasyon ve dentritusla beslenen formların boğulmasına;ışık absorbsiyonu ve fitaplanktonca yapılan fotosentezin azalmasına neden olur . Genellikle bentik formlar ve özellikle nehir ağzında yaşayan formlar bu maddelere karşı toleranslıdır (Geldiay ve Kocataş,1972).

2.3. Kimyasal Kirlenme ve Etkis
Denizlere boşaltılan kimyasal maddelerle endüstri artıklarının karışımı
neticesinde meydana gelen kirlenme olayı "Kimyasal Kirlilik terimiyle ifade
edilir. Denizler bu tip kirliliğe çok müsaittir ve ucuz bir nakliyat yoludur.

Yoğunluğu düşük olan ve kimyasal kirletenleri içeren artık sular genellikle yüzeysel olarak geniş bir alana yayıldıkları halde, bazı ağır kimyasal maddeler zeminde birikirler. Kimyasal kirliliğin kirleticilerini; sentetik deterjanlar petrol ürünleri, pestisid ve endüstriyel artıklar oluşturur (Geldiay ve Kocataş, 1972; Yaramaz, 1992).

Sentetik deterjanlar tensio-aktif olup ,tabii ortamdaki ilk etkileri çok fazladır. Deniz suyu ihtiva ettiği tuz konsantrasyonu nedeniyle bu bileşiklere karşı sert su gibi davranarak köpük meydana gelmesine neden olur. Eğer bu bileşimlerinde mevcut bu tensio-aktif maddeler fazla değilse, denizel organizmalar üzerine pek fazla etki göstermezler.

Sentetik deterjanlar ve sabunların bazı omurgasız hayvanlara ve balıklara zehir etkisi yaptıkları kaydedilmiştir. Bazı omurgasız türleri ( Scolelepis fuligonosa, Capitella capitata , Mytillus galloprovincialis , Spehaeroma serratum ) üzerinde 20 iyonik ve15 aniyonik deterjanı laboratuvarda zararlı etkileri tespit edilmiştir. Bununla beraber milyonda 5 oranının altında bir konsantrasyonun zararsız olduğu çeşitli araştırıcılar tarafından gözlenmiştir.Pelecypod'lardan Ostrea edulis ve Crassosrea gigas'ın larvaları üzerine deterjanların tesirini araştırılmış olup, LAS (Linear alkalit sülfat)'ın ABS (Alkil Benzen Sülfat)'dan daha toksit olduğunu, Ostrea edulis larvaları için latel dozun 2 ppm (ABS ) ve 1ppm (LAS) olduğuna, Crassostrea gigas larvaları için bu değerin biraz daha yüksek olduğu gösterilmiştir (Geldiay, Kocataş,1972).Bunun yanında deterjanlar fosfat ilave ettiklerinden bunlar denizde ötrifikasyona neden olurlar (Özel, 1992).

Petrol ürünleri bütün petrollü maddelerden çıkan tüm hidrokarbonları kapsar . Hidrokarbonları karışık bileşiklidir ve bunların sınıflandırması çok zordur . Esasen denizlerin petrolle kirlenmesi yeni bir olay değildir , çok eskiden beri devam eden ve insanların son zamanlarda petrol rafinelerini işletmeleri ile daha da hızlanmış ve dünya problemi haline gelmiştir. Petrol ürünleri ile meydana gelen kirlenme deniz altından sızmalar, karadan drenaj, petrol tankerlerinden sızmalar ve bitkisel, hayvansal orjinli yağlardan sağlanmaktadır. Bütün bu karışımlar sonucu yılda denizlere karışan petrol miktarının daha önce 50-250 bin ton (Foyn,1965) iken son FAO kongresinde bu miktarın 1-10 milyon ton olabileceği rapor edilmiştir. Karadeniz'e Tuna nehri tarafından taşınan petrol türevli hidrokarbonlar yılda 50.000 ton olduğu hesaplanmıştır (Yülek,1995). Genel olarak Türkiye denizlerinde petrol türevli hidrokarbonların konsantrasyonlarını incelersek Çandarlı Körfezi ve Mersinli-Akkuyu bölgesinin daha yüksek konsantrasyona sahip olduğunu görebilmekteyiz (Jeftic,1990).

BÖLGE YIL KONSANTRASYON TEKNİK REFERANS
Mersin-Akkuyu 1977-78 8.2-39.4 Florescense ÜNEP,1980
Güney sahilleri 1980-82 0.5-3.5 Florescense Sunay et al.,1982
Kıbrıs ve Türkiye arası açık deniz 1980-82 2.0-6.0 Florescense Sunay et al.,1982
İskenderun Körfezi 1980-82 0.7-7.0 Florescense Sunay et al.,1982
Marmara Denizi 1983 0.88 Florescense Sakarya et al.,1984
İzmit körfezi 1983 0.75-5.0 Florescense Sakarya et al.,1984
Ege Denizi 1983 0.14-1.39 Florescense Sakarya et al.,1984
Akdeniz Kıyı Suları 1983 0.02-1.1 Florescense Sakarya et al.,1984
İskenderun Körfezi 1983 0.11-1.0 Florescense Sakarya et al.,1984
Candarlı Körfezi 1983-84 1.20-80.0 Florescense Topçu&Muezzinoğlu
Aliağa 1983-84 0.53-7.30 Florescense Topçu&Muezzinoğlu
Saros Körfezi 1983 0.77 Florescense Topçu&Muezzinoğlu
İzmir Körfezi 1983 9.40 Florescense Topçu&Muezzinoğlu
Güney Ege Kıyıları 1983 0.86 Florescense Topçu&Muezzinoğlu

Bilerek veya herhangi bir kaza sonucu hidrokarbonların ortam şartlarının değişmesinde önemli rolü vardır. Ortamda yaşayan canlı varlıklar için rafine edilmiş petrolün ham petrole göre daha zehirli olduğu bildirilmiştir.

Denize atılan petrol ilk satha yayıldığından burada yaşayan ve hyponeuston adı verilen organizmaları etkiler . Pek çok pelajik formla birlikte ,birçok bentik faunanın larvaları da bulunabilir. Bununla beraber çeşitli organizma türlerinin petrol konsantrasyonuna karşı dayanıklı olduğu görülmüştür (Geldiay ve Kocataş,1972; Özel vd., 1988; Kocataş vd., 1992).

Hidrokarbonların bentik formlara etki derecesi sahil ve açık deniz formlarına göre değişebilir. Genellikle sahil formlarının daha çok etkilendiği görülmüştür. Buna en iyi örnek "Torrey Canyon" kazasından sonra denize boşaltılan 117.000 ton mazotun bentik fauna üzerine etkisini araştıran Holme(1974)'un çalışmasıdır. Bu araştırıcı denize boşaltılan bu mazottan pekçok balık ve Molluska'nın öldüğünü (Patella, Littorina littoralis, Littorina littorea , Gibbula )buna karşın aynı gruptan Monodonta lineata'nın ve Cirriped'lerden Chthomolus setallatus'un daha dirençli olduğunu; aynı bölgedeki Antrozoan'lardan Amemone sulcata'nın öldüğünü, buna karşın Actinia epuina'nın yaşadığını görmüştür. Esmer alglerin bu ortamda yaşamasına rağmen ,yeşil ve kırmızı alglerin etkilendiğini kaydetmiştir.

Sahil fauna ve florasını etkileyen petrolün derin deniz formlarını da etkilediği, Ecinodermler'den Echinocardım cardatum'un; Molluska'lardan Ensis sigua, bununla birlikte deniz yıldızları ve yılan yıldızlarının hiçbir zarara uğramadığı dalgıçlar tarafından gözlenmiştir.

Pestisidler ise kara ve tatlı sularda gösterdikleri etkiyi,kullanışı olmadığından denizlerde göstermezler. Bununla birlikte her geçen gün artan bu bileşiklerin denizlere taşınmakla, yakın bir gelecekte denizlerde de teşkil edeceği bilinmektedir (Geldiay ve Kocataş,1972).

Akdeniz'de En Önemli Bileşikler Boşaltımla Oluşan Kirliliğin
Yoğunluğu(ton/yıl)
DDT ve benzer bileşikler 196
HCH ve Lindan 194
Aldrin, Dieldrin, Endrin 29
Diğer Organoklor bileşikler 148

Kimyasal kirliliğe neden olan bir diğeri de endüstriel artıklardır. Birçok bileşiklerden meydana gelen bu artıklar, atıldıkları yerlerde, insan sağlığı yönünden önemli zararlar bulunduran etkilere sahiptirler. Aubert ve arkadaşları(1969) tarafından yapılan çalışmada Hollanda sahillerine kontrolsüz olarak atılan bakır sülfat karışımı artıkların buradaki su kütlelerini tokside ettiği ve neticede bölgenin balık ve omurgasızlarını etkilediğini gözlemlemiştir. Kuzey denizine günde 1.2 ton endüstriyel artığın boşaltıldığını ve bunun 11.5 millik bir sahanın etkilendiğini belirten Kınne (1967), böyle bir ortamda yaşayan balıkların larvalarını çok düşük konsantrasyonda dahi öldüklerini bildirmiştir.

KATEGORİ MİKTAR (Ton / Yıl)
Petrol Artıkları 27.5
Yanabilir Organik Çözücüler 0.4
Yanmayan Organik Çözücüler 8.4
Organik Sulu Çamur 143
İnorganik Sulu Çamur 1506
Yanabilir Katılar 3730
Yanmayan Katılar 3262
Asit Artıklar 26.9
Alkali Atıklar 1.5

2.4. Radyoaktif Kirlilik ve Etkisi
Bu tip kirliliğe nükleer kirlilikte denilmektedir. Ağır metallerin ve radyoaktif maddelerin kirliliği olmak üzere iki grupta incelenir.

Ağır metaller deniz suyunda tabii halde çok az bulunan elementlerdir. Belirli dozdan sonra deniz organizmaları için zararlı olan bu elementler organizmaların gelişebilmesi için sınırlı dozlarda lüzumludur. Bazı organizmalar ve özellikle CaCO3'dan kabuk yapan türler ağır metallerin biyolojik akümülatörleridirler. Örneğin İstiridyeler Cu , Mn , Zn; Ascidia'lar bol miktarda Vanadium ihtiva ederler. Dokularında fazla miktarda bakır bulunduran İstiridyeler mavi-yeşil bir renk alır ve böyle hayvanların eti lezzetsiz olur. Mytillus edulis ise daha duyarlı olup normalden fazla konsantrasyona tahammülü yoktur .

Akdeniz'in sediment tabakasında yüksek cıva konsantrasyonu Doğu Lion Körfezi ile Güney Batı Akdeniz'de; Akdeniz'in suyundaki cıva konsantrasyonu ise Ege Denizi ve Güney Doğu Akdeniz'de yüksek oranda görülmektedir (Jeftic,1990).

BÖLGE DERİNLİK ORT MİN-MAX REFERANS
Alboran Denizi
Doğu Lion Körfezi
Batı Lion Körfezi
Branien Denizi
Adriatik denizi
KuzeyBatı Akdeniz
GüneyBatı Akdeniz 2720
Arnoux et al . ,83
Arnoux et al. , 83
Selli et al .,73
Kosta et al ., 76
Arnoux et al . ,83
Arnoux et al . ,83

Bölge Derinlik (m) Ort Min-Max Referans
Ege Denizi 0-5 40 15-80 Huynh-Ngoc&Fukai 1979
Kuzey-Batı Akdeniz 25-2500 10 5-17 Robertson et al . , 1972
Batı Akdeniz 0-3000 - 0.1-50 Copin -Montegut. ,1985
Güneydoğu Akdeniz 0-5 16 12-20 Huynh-Ngoc &Fukai 1979
(mg-l kuru ağırlık) (Fowler,1985)

BÖLGE Kadmium Bakır Çinko Kurşun Nikel Krom Gümüş Demir Cıva
Kuzey Batı Akdeniz 0.4-5.9 2.4-154 97.644 2.4-117 0.9-14.1 0.5-28.8 0.1-18.9
149-2200 0.18-0.96
Adriatik 1.4-1.7 6.2-9.8 87-137 3.8-15 167-219 0.28-1.3
Tablo 8. Akdeniz'de Avcılığı Yapılan Bazı Ekonomik Türlerde
Civa Elementi Konsantrasyonu (UNEP,1987)
Ortalama
Hg/kg yaş ağırlık Min-Max
Mytilus galloprovincialis 93 20-342
Pecten jacobaeus 40 -
Venus gallina 74 15-114
Ostrea edulis 320 -
Tapes decussatus 290 -
Paneus kerathurus 108 8-477
Squilla mantis 362 100-654
Paleomon serratus 431 62-1625
Homarus gammarus 290 -
Maena sp. 153 30-390

Genellikle ortamda mevcut konsantrasyondaki ağır metaller organizmaları öldürmez,fakat gözle görülebilen değişiklere neden olur .
Radyoaktif artıklar ise tabii ve suni olmak üzere iki grupta incelenir İnsanların etkisi olmaksızın kozmik ışınların atmosferde meydana getirdikleri radionuklidler yeryüzüne yağmurlarla taşınır. Diğeri ise çeşitli deneme ve endüstriyel çalışmalar neticesinde meydana gelen suni radionuklidlerdir. Bunlar atom bombası denemelerinden, nükleer reaktörlerden, Nükleer enerji ile çalışan gemilerden, radyoaktif artıkların paketlenerek okyanusların diplerine bırakılmasıyla ortaya çıkar

Gerek tabii gerekse suni kaynaklardan ortaya çıkan radyasyonların biyolojik etkisi somatik ve genetik olmak üzere iki kısımda ele alınır Somatik etki nedeniyle büyüme durur veya anormal büyümeler olur;ömür kısalır, yüksek dozlarda ise ölüm gerçekleşir Radyasyonun bu etkisi ilkel organizmalarla yüksek organizasyonlu canlılarda farklı olup,yüksek formların radyasyona daha hassas olduğu görülmüştür. Radyasyonun genetiksel etkisinden ortaya çıkan tehlike ise çok daha ciddi olup bu etki gen mutasyonlarına ve kromozom anormalliklerin sebep olur Bununla beraber ilk nesillerde görülmeyen bu etki daha sonraki nesillerde kendini belli eder (Geldiay ve Kocataş,1972).

3. KİRLİLİĞİN BENTİK ORGANİZMALAR ÜZERİNE ETKİSİ
Bentik formlar, bulundukları substratumlara göre; sert substratumlarda yaşayan formlar, hareketli substratumda yaşayan formlar olmak üzere iki grupta incelenir. Ayrıca araştırıcılar kirli bölgeyi mevcut bentik organizmaların dağılışına göre çeşitli zonlara ayırmışlardır. Bunlardan ilki Reısh(1969) olup, bu araştırıcı hareketli substratumların bentik formlarını teşkil eden poliketleri dağılışına göre sınıflanmıştır.

Kimyasal ve Fiziksel Karakteristikleri (Reısh,1969)
Karakteristik Sağlıklı Zemin Yarı Sağlıklı Zemin 1 Yarı Sağlıklı

Zemin 2 Kirli Zemin Çok Kirli
Zemin
Dominant Poliket Türleri Tharyx parvus
Cossura candida
Nereis prosera Polydora poicibranchiata
Dorvillea articulata Cirriformisa luxuriosa Capitella capitata _
Ortalama Poliket Tür Sayısı
Poliketler 7 5 5 3 0
Poliket Olmayanlar 3 2 2 2 0
Çözünmüş Oksijen(ppm)
Yüzey 6.0 2.5 2.5 3.5 1.6
20 Feet Derinlik 6.0 3.2 3.7 3.5 1.6
PH
Yüzey 7.8 7.3 7.4 7.6 7.5
20 Feet Derinlik 7.8 7.4 7.6 7.6 7.5
Substrat 7.2 7.2 7.2 7.3 7.1
Substratın Yapısı Gri çamur

Siyah çamur Siyah sülfit çamur ,gri çamur,siyah çamur Siyah sülfit çamur gri çamur, siyah çamur Siyah sülfit çamur Siyah sülfit çamur

Substrattaki Organik Madde miktarı (%) 2.5 2.0 2.7 2.7 3.4

Bununla beraber hareketli substratumların bentik formları üzerinde kirliliğin etkisini inceleyen Bellan(1967), Marsilya Körfezi'ni dört zona ayırmıştır.

Çok Kirli Zon : Hiç canlı bulundurmamakla birlikte bazen bir türe ait iki fert bulunabilir. Örneğin; Scolelepis fuliginosa' dır.

Kirli Zon : Tür bakımından fakir, sayı bakımından zengin bir zondur ; 1 m 'de 150.000 fert bulunabilir. Bu zonun tipik iki türü Scolelepis fuligonosa ve Capitella capitata'dır. Ayrıca Nereis cautata, Staurocephalus rudolphii, Audounina tentakulata bu zonu karakterize eden formlar olabilir. Fakat bu türler ilk iki türe nazaran azdırlar Yarı Kirli Zon : Tür bakımından zengin bir zondur. Bu zonda; Thyasia flexuosra , Lumbriconereis latreilli , Corbula gibba predominanttır.

Temiz Sularla Kirli Olan Sulara Geçit Zonu: Bu zonda, daha önceki zonlarda bulunmayan biosönozlar teşkil edilir. Mevcut türler kantite bakımından zengin değildir.

Yine Marsilya Körfezi'nin tüm bentik toplulukları üzerine kirliliğin etkisini araştıran Bellan ve Santini(1969), sert subratum üzerinde yaşayan liman ve açık deniz formlarını incelemiştir. Bu araştırıcı kirliliğe bağlı olarak bentik formların değiştiğini ,çok kirli suların ise azoik olduğunu rapor eder. Kirliliğin görüldüğü yerlerde, temiz suların sert substratumları için karakteristik olan Cystoseira stricta alg türünün ortadan kalktığı bunun yerini alglerden Corallina officinalis ve Lamellibranch'lardan Mytillus galloprovincialis'in aldığını gözlemlemiştir.

Bununla birlikte zamana bağlı olarak faunanın azaldığına ve yeni türlerin ortaya çıktığını araştıran Tulkkı (1968), kirliliğin etkilerine göre mevcut türleri üç bölüme ayırmıştır Regressif türler: Tamamen veya kısmen ortamdan kalkan veya çekilen formlardır. Bunlar; Nephytys hombergi , Etcone longa, Lagis kroni , Diastylis rathkei, Mya arenaria ile pek çok Ecinoderm, Sünger, Tunikat türleridir.

Transgressif türler: Kirlenen bölgede beliren veya önceden mevcut olupta sayıları ortadan kalkan türlerdir. Bunlar; İzopod'lardan; Cyathura carinata , İdotea chelipes, Mollusk'lardan; Nucula nidita’dır İndifferent türler: Ortamın kirlenmesinden etkilenmeyen türlerdir. Bunlar; Homothoe imbricata, Cardium lamarcki , Mya arenaire , Corbula gibba’dır İzmir Körfezi'nin iç körfez bölgesindeki kirlilik zonları ve türlerin bu zonlardaki dağılışı beş zona ayrılmıştır(Kocataş,1997).

İzmir Körfezinin iç Körfez Bölgesindeki Kirlilik Zonları ve Türlerin
Bu Zonlardaki Dağılışı (Kocataş,1981).

4.SONUÇ
Denizel ortamın sağlığındaki bozulmalar tür toplulukları ile ekosisteme kolayca yansır. Dolayısıyla dengeli bir durumda olan kommunite de dengesizlikler başlar,diğer bir deyişle duyarlı olan türlerin hemen ölmesine veya soylarının giderek azalmasına neden olur. Ancak bu değişimler ekosistem düzeyine hemen yansımaz,belli bir zaman peryodundan sonra ekosistem düzeyine yansımalar görülür. Bugün insanlarımızın çeşitli olumsuz etkileri sonucu denizlerimiz hasta durumundadır. Kirlenme nedeniyle insanoğlunun sonsuza denk yararlanacağı pek çok canlı varlık yok olmaktadır. Bu durumu görerek önlemler almamız gerekmektedir. Denizlerin kontrolü için bu önlemler, ulusların işbirliği içinde olması ve kanunların sistemli bir şekilde uygulanmasıyla mümkündür