Bitkilerin Yaşamımızdaki Yeri

Tüm canlıları ilgilendiren bilgileri sunmayı amaçladığımız bu bölüme, ilk olarak bitkilerin dünyasını tanıyarak başlıyoruz. Bu konuda merak ettikleriniz ve paylaşmak istediğinizi bize yazın. Sayfamız bizlere ulaşan beklentileriniz doğrultusunda gelişecektir...

Bitkiler gerek görünümleri gerekse ekosistemdeki fonksiyonları ile birer tabiat harikalarıdır. İnsanlar için birer şifa kaynağı olan bitkilerin birçok türü, ilaç sanayiinde de kullanılmaktadır.

Yaşamımız için gerekli oksijenin tamamı bitkiler tarafından üretilir. Eğer bitkilerin gerçekleştirdiği fotosentez enzimlerinden bir tanesi bile olmasaydı şu an yeryüzünde hiçbir canlı var olmayacaktı. Bitkilerin, canlılara sağladığı tek fayda sadece fotosentez de değildir. Bunun yanı sıra bitkiler, böcekler, memeli hayvanlar (inek, zürafa, geyik vs.), kuşlar ve hemen hemen tüm yaratıklar için birer besin kaynağı ve birer yuvadır.

Bitkilerin nasıl yaşadıklarını, ne ile beslendiklerini, canlılarla nasıl bir ilişki içerisinde olduklarını ilginç resimler eşliğinde inceleyelim.

Bitkinin sahip olduğu 3 temel öğe vardır.

Kök
Gövde
Yapraklar
Bunları tek tek ele alalım

1) Kök
Bu temel öğelerden ilki, bitkinin köküdür. Kök, bitki için gerekli tüm su ve mineral maddeleri tıpkı bir vakum gibi emerek gövde ve yapraklara kadar iletir. Kökün mucizevi bir özelliği ise salgıladığı bazı kimyasal maddelerle kendisini toprak altında yaşayan kurt, solucan ve mikroorganizmalara karşı korumasıdır. Bu bir bitki için ilginç bir durumdur. Çünkü kapkaranlık toprağın içinde bir kökün, kendini korumak amacıyla, böcek ve mikroorganizmaların hoşlanmadığı bir kimyasal üretip salgılaması dış dünyadan habersiz bitkiden beklenilmeyecek bir durumdur.

2) Gövde
İkinci temel öğe olan gövde, yerine getirdiği fonksiyonlar itibariyle mükemmel bir yapıdır. Bahçelerde, sokaklarda pek çok ağaç görürüz. Devasa bir gövdeleri vardır, üzerlerinde de binlerce yaprak. Fakat gövde dışarıdan görüldüğü gibi sadece odunsu bir dokudan oluşan basit bir yapı değildir.

Ağacın gövdesi inanılmaz bir esnekliğe sahiptir. Bu esneklik, rüzgar ve vahşi hayvanların yaptığı dış etkilere karşı bitkinin gövdesinin kırılmasını engeller. Tabii saatte 200 km. ile esen kasırgaları saymazsak.

Gövde içerisinde tıpkı bir su şebekesi gibi döşeli bir borucuk ağı vardır. Bu ağı oluşturan boruların büyütülmüş şekilleri aşağıdaki resimlerde görülmektedir.

Şekillerde görülen kısa borular, bitki içerisinde bir intizamla dizilerek hem suyu yukarı doğru çıkarmakta hem de yukarı çıkarma sırasında suyun bir kısmını boruların etrafında dizilen hücrelere aktarmaktadır. Bu sistem tıpkı insandaki kan damarı ağına benzer. Yukarı çekilen su böylelikle serbest bir akımla her tarafa dağıtılmış olur.

Suyun yukarı çıkmasına sebep olan kuvvet ise "osmotik basınç" ve "emme basıncı" adı verilen iki kuvvettir. Örneğin; kuru bir kağıdı diklemesine suya batırdığınızda suyun yukarı doğru çekildiğini görürsünüz. Burada meydana gelen olay "emme basıncı"dır ve bitkilerde suyun hücreler tarafından yukarı çekilmesine neden olur. Hücreyi, kağıt olarak düşünebilirsiniz.

Osmotik basınç ise hücre içindeki iyon ve mineral konsantrasyonu fazla olduğu hallerde ortaya çıkar. Hücre içerisindeki iyon ve mineral konsantrasyonu yükselince hücre derhal su almaya başlar. Hücrenin bunu yapmasındaki amaç, içerisindeki iyon konsantrasyonunu düşürerek normal seviyeye getirmek istemesidir.

Hücrenin, iyon konsantrasyonunu düşürmek için suyu çekmek istemesi, "Osmotik basınç" kuvvetini doğurur. Bu basınç tek bir hücre için çok küçük bir kuvvet olsa bile bir ağaçta trilyonlarca hücre vardır ve her bir hücrenin çekiminden doğan kuvvetlerin toplamı, suyun toprak yüzeyinden onlarca metre yukarı çekilmesini sağlar.

Yandaki ağacın yüksekliği yaklaşık 35 metredir. Bu kadar yüksekliğe su çıkarmak için apartmanlarda, güçlü hidroforlar kullanılmaktadır. Ancak bitki, sahip olduğu mükemmel anatomik yapısı sayesinde bu problemin üstesinden gelerek suyu rahatlıkla topraktan çeker ve yapraklara kadar iletir.

Afrika'daki bazı balta girmemiş ormanlarda yüksekliği 120 metreye kadar varan ağaçlar yaşamaktadır. Bu ağaçlar topraktan o kadar fazla su çekerler ki, ağacın gövdesine kulağınızı dayadığınızda akan suyun sesini net bir şekilde duyabilirsiniz.

Gövdenin diğer bir muhteşem özelliği de kabuk üretip zamanla bu kabukları dökmesidir. Hiç merak ettiniz mi bitkiler neden kabuk üretirler ve neden belli bir zaman sonra bu kabukları dökerler?

Bir bitki çok zor şartlar altında yaşar. Bitkinin en büyük düşmanlarından biri mikroorganizmalardır. Mikroorganizmalar insanları hasta ettiği gibi bitkileri de hasta ederler. Fakat bitkiler, bu hastalıklardan korunmak için gene dahiyane bir çözüm bulmuşlardır.

Ağaçlar etraflarını saracak bir şekilde kabuk üretirler. Bu kabuklar oldukça kalın bir yapıya sahip olup, bakterilerin iç taraflara ulaşmasını engeller. Bazen kabuk bağlamak da işe yaramaz. Bu sefer ağaç, bu kabukları dökmeye başlar. Böylelikle hem taze bir örtüye kavuşur hem de bakteri yuvasına dönen kabukları kendinden uzaklaştırmış olur.

Bazı ağaçların etraflarından yapışkan bir sıvının sızdığını görürsünüz. Halk arasında "Çam sakızı" adı verilen "Reçine" sıvısı, biyokimyasal olarak bitki tarafından üretilmiş mükemmel bir ilaçtır. Ağaç, vahşi hayvanlar ve insanlar tarafından üzerinde bir yara meydana getirildiği takdirde bu sıvıyı derhal salgılamaya başlar. Yaralanan bölge bu sıvı ile kapatılarak hem mikroorganizma saldırısı engellenmiş olur hem de yaranın çabucak iyileştirilmesi sağlanır.

Bu sıvının en önemli özelliği mikrop kırma özelliğinde olmasıdır. Yani bu sıvıya yaklaşan bakteriler, sıvıyla temas etmesi halinde ölürler. Ayrıca "Kalloz" adı verilen ve reçineye benzeyen diğer bir ilaç ise kış mevsimi geldiğinde, yukarıdaki resimlerde görülen boruları bir tıkaç gibi tıkayarak su akışını engeller. Böylelikle suyun ulaşamadığı yerlerde donma tehlikesini ortadan kaldırır.

3)Yapraklar
Yapraklar bir bitki için vazgeçilmez organlardır. Yapraklar, bir bitkinin elleridir, diyebiliriz. Bir yaprak bitkinin terleme, fotosentezle oksijen üretme, yine fotosentez sayesinde besin üretme, bazı bitkilerde üremeye yardımcı olma ve atmosferle gaz alışverişinde bulunma gibi bir çok fonksiyonunu yerine getirir. Tabii bu kadar fonksiyonu yerine getiren yaprak oldukça karmaşık bir yapıya sahip olup, hücrelerinde karma karışık kimyasal reaksiyonlar gelişir.

Yaprakların içerisinde meydana gelen fotosentez, olağan üstü bir karmaşayla gerçekleşmektedir. Hücrelerin kendi karmaşaları bir kenara, fotosentez için yüzlerce enzim görev almıştır.

Bu reaksiyonlarda görev alan en önemli yapı ise "Klorofil" adı verilen bir moleküldür. Bu molekül güneşten gelen ışığı soğurarak kimyasal enerjiye çevirir

Çevrilen bu enerji, bir çok kimyasal reaksiyon basamakları için gerekli olan enerjidir.

Karmaşa ise bundan sonra başlamaktadır. Bitkinin yapraklarında gerçekleşen, fotosentez olayında elektron transfer zinciri adı verilen bir dolanım sistemi sayesinde, su molekülleri, fotosentez reaksiyon basamaklarının birisinde parçalanır. Tabii bu parçalanma sırasında hidrojen(H) ve oksijen(O) atomları serbest kalır. Serbest kalan bu atomlardan hidrojen atomu, bitki içerisinde tekrar kullanılırken oksijen atomları ise atmosfere bırakılır

Şekilde klorofil molekülünü ihtiva eden "Kloroplast" pigmentinin bir şeması görülüyor.

Şekilde görülen yapı "Kloroplast" pigmentidir. Pigmentin içinde miskete benzeyen daha küçük yapılar görülmektedir. Bu yapılar ise "Grana" adını alır ve fotosentez basamaklarının bazıları bu bölgede meydana gelir.

Işığı emerek kimyasal enerjiye çeviren "Klorofil" molekülleri ise granaların içerisinde bulunurlar. Kloroplast pigmenti, güneş ışığına maruz kaldığında hareketlenmeye başlar ve yaprak hücresinin içerisinde sürekli dolanırlar. Bu dolanım hareketlerini yapmasının nedeni ise güneş ışığından maksimum verim alma amacıdır.

Kloroplast pigmentinin rengi yeşildir. Bitkilerin yapraklarının yeşil görünmesinin nedeni bu pigmentlerdir. Buna karşın, bitkinin gövdesinde kloroplast miktarı daha düşüktür.

Bitkiler yaprakları sayesinde diğer canlılar gibi solunum yaparlar. Yapraklardaki özelleşmiş yapılar, solunumun belli bir düzen içerisinde meydana gelmesini sağlarlar. Nasıl ki biz koşarken solunum hızımızda koşma hızımıza paralel olarak artıyorsa, bitkilerde de aynen böyle bir geri bildirim mekanizması mevcuttur.

Yukarıda görülen ilginç şekiller, yaprak üzerinde bulunan ve "Stoma" adını alan açılıp kapanma özelliğine sahip yapılardır.

Örneğin; hava çok sıcak ise bitki stomalarını kapayarak terlemeyle dışarı atılacak su kaybını engeller. Veya havadaki karbondioksit (CO2) miktarı fazla olursa stomalar ardına kadar açılır. Bu sayede havadan maksimum CO2 yi emen bitki hızlı bir şekilde fotosentez yapar ve kendisi için besin üretir. Tabii aynı zamanda atmosfere de oksijen verir.

Yapılan tahmini hesaplara göre yer yüzünde her yıl bitkiler tarafından kullanılan su miktarı 280 milyar ton, CO2 miktarı 680 milyar ton, ve kullanılan bu maddelere karşılık olarak atmosfere bırakılan oksijen miktarı ise 500 milyar tondur. Biraz düşünecek olursak bitkilerin gerçekte hayatımız için ne kadar önemli olduğunu kavrayabiliriz. Dış dünyadan bihaber olan bu harika yaratıklar, her an her saniye hiç durmadan, canlıların oksijen soluması için çalışmaktadırlar.