Bulutların Dili

Bulutların Dili

İlkbaharın bizi çıkmaya zorladığı kır gezintilerinde yere uzanıp gökyüzünü hemen herkesin zevk duyduğu bir iştir. Hele havada biraz bulut ve biraz da bir esinti varsa, buna doyum olmaz. Aslında seyrine doyamadığımız şey, atmosferdeki sonu gelmez hareketliliğin ta kendisidir. Rüzgârın tesiriyle bulutların aldığı şekilleri bazen bir hayvana veya insan yüzüne benzetenlerimiz de olur. Birçoğumuzun aklına ise şu soru gelir: Acaba bulutlar semayı kirleten kaotik bir su bulut kütlesi midir, başıboş ve tesadüfî olarak mı gezerler? Fakat ‘bir bulutun kıymetini en iyi kim bilir?' derseniz, uçsuz bucaksız bir çölde güneş altında yanan bir adamı aklımıza getirin ve bir bulutun bu insan için ne kadar hayatta önem taşıdığını düşünün.

Dünyamızın Termostatı
Metorologlara göre, gökyüzündeki çok şekilli buhar kütleleri olan bulutlar, Dünyamızın iklim ayarlayıcıları olarak büyük öneme sahip olmakla beraber, yükseklik, şekil ve yapıları bakımından da on-onbir çeşide ayrılırlar. Bulutlar, yerden atmosfere, oradan tekrar yer küreye enerji taşır, yeryüzünü ısıtır veya gölgeleriyle soğutur; kısacası Dünyamızın sıcaklık denetimi bulutlara yaptırılır, yani termostat görevi görürler.

Çok farklı şekil ve yoğunlukta olabilen bu pamuksu hava habercilerinin tesirlerini anlamak için, pek çok faktörü göz önünde bulundurmak gerek. Karmaşık görünüşlü buhar kütlelerinin meydana gelişi gerçekten muhteşemdir. Çünkü bunlar, içinde su buharı olmayan sıcak havanın, atmosferin daha soğuk tabakalarıyla karşılaşması neticesinde ortaya çıkarlar. Dolayısıyla, dağların tepesinde meydana geldikleri gibi, soğuk ve yoğun hava kütlesinin, yere yakın sıcak ve daha hafif hava tabakalarını yukarı itmesi veya denizin üzerindeki nemli havanın soğuk havayla buluşması neticesinde de meydana gelebilirler.

Semada gözle görülemeyen, fakat serbestçe dolaştırılan gaz halindeki su molekülleri, bizim kontrol edemediğimiz belli şartlarda bir top şeklinde birleşir ve puslu hava akımlarını oluştururlar. Bu durum, ısıtılan çaydanlıktan çıkan su buharının bulunduğu ortamın soğuk havasında yükselmesine benzer. Bulut teşekkülünde, bilhassa, havada küçük zerrecikler halinde serbest dolaşan parçacıkların (çöl fırtınalarıyla kalkan toz, toprak, kum ve deniz tuzu gibi) büyük tesiri vardır. Yüzde yüz su buharına doymuş bile olsa, bu parçacıklar olmadan, hiçbir bulut kendi başına meydana gelemez. Suyun çeşitli halleri (buz, sıvı, gaz) mükemmel enerji dengeleyicileridir

Buharlaşan su molekülleri, sıvı halden gaz haline geçerken, çevreden bir miktar enerji alır. Terlediğimizde hafifçe titrememiz bu yüzdendir. Derimizin üstündeki ter buharlaşırken, vücudun bir kısım enerjisini alır. Bunun gibi, su molekülleri ister nemli bir tarladan, ister terden sırılsıklam olmuş bir gömlekten çıkıyor olsun, terleme esnasında vücuttan alınan enerji ortada kalır. Bu enerji, su buharı tarafından, yükselen havayla beraber “gizli ısı” olarak daha yüksekteki hava tabakalarına taşınır. Su buharı yoğunlaşıp yağmur haline geldiğinde ise bu enerji “duyulur ısı” şeklinde serbest kalır.

Bundan dolayıdır ki, kalın bulut kütlelerinin düzgün bir şekilde üst üste yığıldığı dağlık bölgelerde sıcak ve kuru iklim hâkim olur.

Alpler'in sıcak rüzgârları da benzer şekilde oluşur. Alpler'in güneyine yağmur düşerken, yoğunlaşmış su buharı önemli miktarda enerjiyi açığa çıkarır, sonra bu enerji güney rüzgârları tarafından kuzeydeki dağ eteklerine taşınır, vadilere doğru indikçe de bir sıcak dalgası şeklinde hissedilir.

Bulutlar çok farklı bölgelerde sık sık meydana geldiği için, sıcaklık dalgaları yer küre üzerinde uzun yollar katetmek zorunda kalır. Bu, öyle bir denge ayarlamasıdır ki, kavurucu sıcakların tesirindeki alanları soğuturken, ısı fazlasını daha soğuk bölgelere kaydırır. Böylece bir taraf yanmaktan bir taraf da donmaktan kurtulmuş olur.

Tabii Güneş Şemsiyesi
Araştırmacılar, her gün suyu ısıtan Güneş'e rağmen, tropik ozon örtüsünün tabakalarındaki sıcaklığın niçin hiçbir zaman 28 °C'nin üzerine çıkmadığını merak etmişlerdir. Araştırma sonuçları ise hayret verici: Su buharı ile sadece soğuma olayı vuku bulmamakta, aynı zamanda bulutların gölgesi de, bilhassa sıcak bölgelerde ozon tabakasının iyice ısınmasına engel olmaktadır. Bu olay, iklim bilimcilerin dikkate bile almadıkları kadar basit görünse de, tesiri göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Çünkü bulut kümelerinin gölgesinde sıcaklık birden düşer. Bu da araştırmacılar tarafından “yeryüzünün ısınmasını engelleyen tabii kalkan” olarak nitelendirilir.

Gökyüzünün bulutlanması, aynı zamanda bir şemsiye gibi, mor ötesi ışınların büyük bir bölümünü tekrar uzaya geri yollar. Üst yüzeyi ışığı yansıttığından dolayı da bulut, göz kamaştırıcı bir beyazlık yayar.

Bulutun üstü ne kadar parlaksa, altı da o kadar karanlık olur. Uçakla seyahat edenler bu harikulade hadiseyi yakından seyretme imkânını elde ederler. Sadece çok az bir ışık kümesi bu pamuk gibi atılmış kütleden sızabilir. Bulutlar, güneş enerjisinin tamamen dağıldığı yüzeylerde daha da soğutucu bir tesir gösterir. Aynı tesir, ısı birikiminin önlendiği ve su buharı devr-i daiminin her an harekete geçebildiği derin denizlerde de görülür.

Dikkate değer bir nokta; su buharına bağlı tabii sera tesiri olmasaydı, gezegenimiz yaklaşık 35 °C daha soğuk olacaktı. Diğer yandan ise, her zaman yer kürenin yarısından fazlasını örten bulutlar olmasaydı, yer küremiz yaklaşık 11 °C daha sıcak olurdu.

Atmosferdeki suyun gaz ve damlacık halleri arasında değişen hikmetli hareket, dünyamızın iklimini düzenleyici hassas bir mekanizma vazifesi yapar. Hava ısındığında daha fazla su buharlaşır ve bulutlar meydana gelir, sıcaklık azaldığında ise daha az su buharlaşır ve bulutlar çözülür. Böylece evimizdeki otomatik termostatlı klimaların yaptığı gibi dünyamızın iklimi ayarlanır.

Bir Defacık da Olsa Dengesini Yitirse
Bulutlar, gezegenimizin nazik sıcaklık dengesi üzerinde önemli bir role sahip. Yükselen suyla beraber atmosfere bırakılan sıcaklık ne kadar artarsa, iklimdeki aşırılıklar da o derecede güçlenir. Dünya'nın ısınması olayının, her yerde yükselen sıcaklıklar şeklinde karşımıza çıkması neticeleri tehlikeli olabilecek bir durumdur. Sıcaklıktaki artış, her zaman artan buharlaşmayla sonuçlanır.

Yeryüzünde tutulan enerji arttıkça, havadaki su miktarı ile sahip olduğu “gizli ısı” ve bunların yeniden yaydığı enerji miktarı da o nispette artar. Bu sebepten dolayı ekolojik dengeyi atmosfer aleyhine bozunca daha çok yağmurun, tropik kasırgaların ve başka şiddetli rüzgârların meydana gelmesi de güç ve hız kazanmış olur. Son yıllarda Amerika başta olmak üzere pek çok bölgede yüksek nispetlerde büyük fırtına ve kasırganın meydana gelmesi buna örnektir.

Felaket getiren rüzgârların yıkıcı gücünün arkasındaki sebep, sıcak tropik okyanuslardan kaynaklanan su buharıdır. Fırtına bulutları içindeki su buharı, top şeklini alarak daha ağır olan damlalara dönüşür.

Daha sonra, kendi etrafında dönmekte olan fırtına cephesi, tekrar açığa çıkan enerjiyle yüklenir. Bu yüzden uzmanlar, su dolaşımının nasıl tamamen değişebildiği sorusunun, yeryüzünün sıcaklığının bir veya iki derece artıp artmadığı sorusundan daha önemli olduğunu vurguluyorlar.

Farklı oluşumlara sahne olan, fakat yüzyıllık bir süreden sonra kısmen tepki veren okyanusların aksine, atmosferdeki su dolaşımı esnasında meydana gelen en ufak bir aksama, çok kısa bir sürede tesirini gösterir.

Böyle kaotik yapıdaki hava olayları da tahminleri zorlaştırır. Atmosferdeki su, yaklaşık on gün içerisinde tamamen değişime uğrar. Bir diğer ifadeyle, Dünya'nın herhangi bir yerindeki buharlaşma, güzel geçen bir haftanın sonunda, başka bir yerde şiddetli yağışlar şeklinde ortaya çıkabilir.

Hangi Bulut Neyin Habercisi
Meteorologlar, Dünya'da yükseklik, şekil ve terkiplerine bağlı olarak sınıflandırılan on kadar bulut çeşidi olduğunda hemfikirler. Bunun yanında türlerin, alt türlerin ve melez şekillerin sayısının da fazla olduğu fikri hâkim. Bir bulut hem soğuk havaya sebep olan gölgelerin, hem de sera tesiriyle oluşan sıcakların kaynağı olabilir. Gelin şimdi, tespit edilen bellibaşlı bulut türlerinin, şekil ve terkipleri cihetiyle bize sundukları hava raporlarına bir göz atalım:

Cumulonimbus
Yaklaşan soğuk hava cephesinin sürüklediği hava kütleleri, daha hafif, sıcak ve su buharına doymuş yere yakın hava kütlelerini alttan sıkıştırarak hızla yukarıya kaldırmasıyla, tipik fırtına bulutları meydana gelir. Bunların içerisindeki yoğunlaşmış su, iri kabarcıklar şeklinde yukarı çıkar. Yaklaşık 50 km/s hızındaki rüzgârlarla daha çok nemli sıcak hava da bu bulut kümelerine katılır. Böylece bulutun daha hızlı yükselmesi sağlanır. Yükselirken de yakınlarda bir başka hava tabakasıyla karşılaşır ve bu dev oluşumdan dışarıya doğru ince, buzsu bulutların meydana getirdiği bir fıskiyenin uzanmasıyla, çok geçmeden dolu ve yağmur getiren sağanaklar baş gösterir.

Cumulus
Güzel havalarda da gökyüzünde bulutlar olur, çünkü atmosferin yükseklerdeki tabakaları, Güneşin ısıttığı yere yakın olan tabakalara göre daha soğuktur. Cumulus humulis türünden olan kabarık küme bulutlar bu hadiseye işaret ederler. Yeryüzünde ısınan hava, sıkışık paketler misali yukarılara yükselir ve orada soğur. Belli bir yükseklikten sonra ısı o kadar düşer ki, nemli kütle birdenbire yoğunlaşarak bulut kümesini meydana getirir. Sabahın erken vakitlerinde görülen bu bulut kümelen, günün ilerleyen saatlerindeki güçlü sağanak yağmurların habercisidir.

Nimbostratus
Bu bulut kümeleri Altostratüs bulutlarından veya aynı anda meydana gelen fırtına bulutlarından kaynaklanır. Nimbostratüs hem su damlacıkları hem de buz kristalleri ihtiva eder. Bu da, sürekli yağmur veya kar yağışı demektir. Damlacıklar donarak buz kristalleri haline dönüşür ve iyice ağırlaştığında da yukarıya taşınamaz hale gelerek, düzenli bir şekilde aşağıya iner. Aşağıdaki hava sıcak ise, buz kristalleri düşüş yolunda erir ve yağmura dönüşür. Aksi durumda ise kar yağışı görülür, Buna karşılık dolu, sadece Cumulonimbus'den yağar.

Cirrocumulus
Tane tane veya topak topak görünümlü takımlar halinde gökyüzünde asılı gibi duran bu ince, tüysü bulut kümeleri çok miktardaki buzları ihtiva eder. Bu bulut kümeleri, yükseklerdeki hava tabakalarında aşağıya göre daha fazla ısı hâkim olduğunda meydana gelir. Bu ısı atlaması, iki farklı hava kütlesinin buluşmasıyla oluşur. Sıcak hava kütlesi içindeki nem, daha soğuk havaya geçerken, küçük buz tanecikleri halinde kristalleşir. Daha sıcak olan bir cephe, beraberinde çok su buhar, getirdiğinde de bu buz kristallerinden yeniden bulut kümeleri meydana gelebilir

Cirrostratus ve Altostratus

Sıcak hava cephesi yaklaştığında, daha hafif olan hava kütlesi, yere yakın olan soğuk havaya sokulur, soğur ve beraberinde getirdiği su buharı ince bir bulut tabakası, örtü şeklinde yoğunlaşır. Yedi bin metreyi aşan yüksekliklerde meydana gelen Sirrostratüs örtüsü farkettirmeden Güneş'in önünü kapatır ve gittikçe daha da yoğunlaşır. Sonra da gözle görünür derecede daha kalın ve alçakta asılı duran bulut tabakası Altostratüs'e dönüşebilir. Bu tabaka ise, kurşuni renkte sisli hava akımlarının oluşumuna yol açar. Ve artık yağmur “geliyorum” der.

Stratocumulus
Bu bulut kümelerinin gevşek görünümlü topakları, içinde bulunduğumuz enlemlerde sık sık semayı örter. Örselenmiş, atılmış öbek öbek pamukları andıran, farklı büyüklük ve şekillerde olabilen bu kümeler, üst kısımlardaki Cumulus bulutları daha sıcak hava tabakalarıyla birleştiğinde meydana gelir ve çoğalırken yana doğru yatar. Daha sonra, bir arada bulunmalarına rağmen, birbirlerinden kopuk gibi görünen bu bulut kümelerinden bir tarla görünümü hâsıl oluyor, Güneş'i perdeliyor, ancak yağmur getirmiyor

Cirrus
Gökyüzünün en yüksek noktalarını kaplayan lifimsi “tüy bulutlar” (cirrus), sera tesirini yalıtır. Bunların içerisinde daha az buz kristali olduğundan, çok miktarda güneş ışığı ve enerji yeryüzüne ulaşır. Diğer yandan yükselen ısı, bilhassa yükselmesi engellenmiş bir balon misali, cirrus tabakalarından geriye yansır. Kızıl ötesi ışınlar (topraktan yayılan ısı) tüy bulutların çok soğuk olan dış tabakalarından pek geçemez.

Bu ısıtma mekanizmasının ne kadar mükemmel işlediğini, bulutlu gecelerde daha iyi hissederiz. Isının geri gönderilmesine rağmen henüz yeryüzünü terk edememesi neticesinde, açık bir gökyüzünün meydana getirdiğinden daha sıcak bir hava söz konusu olur. Bu tüysü bulutlar, küçücük buz kristallerinden meydana gelir. İncecik lifler, saç örgüleri veya balık kılçığı görünümünde olan ve yaklaşık 7 bin metre yükseklikte meydana gelen bu bulutlar “en üsttekiler” olarak tanınır. Çok hızlı çoğalmaları, fırtınanın yaklaştığını gösterir:Tek tek bulunan tüyler, fırtınasız, güzel hava şartları anlamına gelir.

Altocumulus Lenticularis
Hava değişikliklerinde, bulutların alışılmadık şekillere girdikleri görülür. Düz, mercimek veya puro şekilli Altocumulus lenticularis bulutları, sağlam bir bedeni andırır. Bunlar daha çok sıradağlar nemli hava tabakalarını yükselmeye zorladığı zaman oluşur. Mesela Alpler'e has sıcak rüzgârlar estiğinde görülebilir. Dağın rüzgar alan kısmında kalın bulutlar yükselir. Rüzgâraltı yerlerinde ise aşağı inen fırtınayla beraber bulutlar ısınır ve çözülür.

Altocumulus
Kuzucuklarıyla dolaşan koyun sürülerini andıran bu bulut kümeleri, sadece sevimli görünmekle kalmaz, ayni zamanda güzel ve ferah bir hava demektir. Küçük, güle benzeyen parlak adacıkları, genellikle daha sıcak hava kütlelerinin tesiriyle çözülmüş olan bulut örtüsünün kalıntılarıdır. Çözülmenin sebebi ise, daha çok suyun buharlaşarak yükselmesidir.

İklim ve hava olaylarına tesir eden birçok faktörden biri olan bulutların şekilleri ve yapıları daha dikkatli bir nazarla incelendiğinde rüzgâr, güneş, okyanus akıntıları ve mevsim şartları Dünyamızın ihtiyacının hesaba katılarak ayarlandığını gösterirken, yağmur ve sıcaklığın bu kadar hassas bir şekilde ayarlanması ve buna bağlı başdöndürücü hikmetler, devamlı olarak tesadüfü reddedip bizlere sonsuz ilmi ve iradeyi fısıldıyor.

Aslının Aynı Olamaz
Süper devletler veya diğer adlarıyla sanayi ülkeleri, ‘60'lı - ‘70'li yıllarda, insan kaynaklı sera tesirlerinin (bulutların yeryüzünü bir battaniye gibi örterek, dünyanın ısısını tutması ve ısının fezaya geri dönüşünü engellemesi) yine insan ürünü olan kirlilikle dengelenebileceği inancıyla sera tesirini azaltıcı suni bulutlar üretmeye çalıştılar.

Sanayi devletlerinin fabrika bacalarından çıkan parçacıklar, özellikle de sülfat, başlangıçta bereketli bir bulut tohumu olarak kabul edildi. Fakat ‘60'lı - ‘70'li yıllarda iklim, gözle görülür derecede soğudu. Yani evdeki hesap çarşıya uymadı. Kurulan dengeye yapılacak herhangi bir menfi hareket veya müdahalenin faturasının yine insanlığa çıkacağı muhakkak olduğu halde, ‘80'li yıllardan bu yana da Dünya'nın sıcaklığı sürekli ve ciddi tesirler ortaya koyacak şekilde artıyor

Manevi Kirlilik İklimi Etkiliyor mu
Hayretengizdir ki, gökyüzündeki bu olağan değişikliklerin sebebini açıklamakta bilimin verileri yetersiz kalıyor. Diğer bir ifadeyle; her şeyi bilim ve gözlemle açıklamak gerçekten zor. Sanki maddi atmosferin yanında manevi atmosfer mevcut. Yer yüzünden yükselen maddi kirlilik nasıl iklimi ye hava şartlarını etkiliyorsa, zulümler, kötülükler, tahakkümler ye insanlık dışı olaylar gibi manevi kirlilik de yükseldiği yerlere tesir ediyor ve belli bölgeleri etkisi altına alıyor.

“Eğer 1815 Haziranı'nın onyedisini onsekizine bağlayan gece yağmur yağmamış olsaydı, Avrupa'nın geleceği şimdikinden çok farklı olacaktı. Birkaç yağmur damlası Napoleon'u boyun eğmeye zorladı. Allah, Waterloo'nun, Austerlitz'in son olması için bir parça bulutu görevlendirdi. Ve mevsimsiz olarak gökyüzünde beliren bir bulut, pek çok şeyin değişmesi için yeterli oldu.” diyor Victor Hugo, “Sefihler” adli romanında.

Tahminlerle çözülemeyen Dev Mekanizma
Uzun vadeli tesirler, araştırmacıları, ertesi günkü hava durumunu tahmininde zorluyor. Yeryüzünden gözlemlenebilen ve benzer şekilde gelip geçen hava akımları, kendi içlerinde güçlü hareketlere sahne olup, çok büyük değişikliklere sebep olabiliyor. Bu mekanizmaya yaklaşabilmek, casus uçaklı araştırmacıları dahi ürkütüyor.

Her ne kadar bazı araştırmacılar, bulutların çözümlenememiş sırlarının üstesinden gelebileceklerini söyleseler de, günümüzde hava uyduları tarafından yeryüzüne yollanan bilgilerin sadece küçük bir bölümü üzerinde araştırma yapılabilmiştir. Uzmanlar, karşılaştıkları zorlukları, “atmosfer fiziğinin zor bir konu olmasına ve sorulan soruların tek değişkeni ve dayanak noktası olan bir sistemle ilgisi olmayışı”na bağlıyorlar.

1996 yılındaki atmosfer araştırmaları neticesinde yayınlanan raporda, araştırmacılar; “insanların, keyfi uygulamalarıyla bütün bir sistemi bozduklarını” ifade ettiler. Yani, insanlığın çevirerek açtığı iklim vanasından gerçi çok az akış oldu, ama yine de en az yüz yılda, sıcaklığı 0,5 °C yükselttiği gerçek. Ne var ki, bu küçük müdahale dahi büyük su dolaşımının yönünü değiştirme tehlikesi meydana getiriyor.

Atmosferde yaklaşık 15 milyar ton sıvının dolaştığı kabul ediliyor; bu sıvı, bazen buharlaşır, bulut meydana getirir, bazen de yağmur, dolu veya kar olarak yere iner. Bu güçlü hava mekanizmasının sadece bir defa dengesini yitirmesiyle oldukça karmaşık gelişmelerin neticesinde bambaşka bir iklim ortaya çıkacağından endişe ediliyor