Eyyubiler Devleti 1171-1252

Eyyubiler Devleti 1171-1252

Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selahaddin Eyyübi tarafından, Suriye, Filistin, Mısır ve Yemen'de kurulan devlet.

Hanedanın kurucusu olan Selahaddin Eyyubi, Hazbani kabilesine mensuptu. Ancak bu aile, uzun yıllar Türkler arasında bulunmuş ve tam manasıyla Türkleşmişti. Selahaddin Eyyubi, 1138'de çok sayıda askeri ile birlikte Musul Türk kumandanı Zengi bin Aksungur'un hizmetine girdi. Bu durumun akabinde Selahaddin'in kardeşi Şirküh da Zengi'nin oğlu Nureddin'in hizmetine girdi. Şirküh, bu hizmetteyken, 1169'da Mısır'ın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine Selahaddin geçti.

Böylece, hanedanın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selahaddin Eyyübi, 1171 yılında, Şii Fatımi idaresini tamamıyla ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise, İsmail Zengi ile Böri Gazi'nin kumanda ettiği orduyu Kurunhama'da bozguna uğrattı ve Eyyübi Devletinin temellerini attı. 1176 yılında kardeşi Turan Şahla beraber, Yemen'deki Abdün-nebi Fırkasını yıkan Selahaddin Eyyübi, Abbasi halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika'nın sultanı ilan edildi. Bu durum, aynı zamanda, halife tarafından, devletinin kabul edilmesi demekti.

Selahaddin Eyyübi, ilk iş olarak Mısır'daki Fatımi idaresinin son izlerini de ortadan kaldırdı. Onların eski toprakları üzerinde, din ve eğitimde kuvvetli bir siyasetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. Şiiliğin yerine Sünni mezhebini yaymaya başladı. Bunda başarılı olan Selahaddin, Mısır ve Suriye'de Fatımilerin yaydığı yanlış itikadın önüne geçerek, Ehl-i sünnet itikadının yayılmasında önder oldu. Selahaddin Eyyübi'nin takip ettiği siyasetin diğer bir yönü de, Haçlılara karşı mücadelenin başlatılması idi. Bilindiği gibi bu yüzyılda Haçlılar, iki defa Anadolu'dan Kudüs'e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile, derin bir nefret uyandırmışlardı. Kutsal şehir Kudüs, yıllardır bu zalimlerin elinde bulunmaktaydı. Nitekim, Selahaddin'in Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihad siyaseti, bütün İslami gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında toplanmasını sağladı.

Topladığı bu kuvvetlerle, 1187 yılında, Haçlıların karşısına çıkan Selahaddin Eyyübi, Hattin'de parlak bir zafer kazandı. Perişan bir vaziyete düşen Haçlıların elindeki bütün kaleler, Kudüs dahil Eyyübilerin eline geçti. 89 yıl düşman elinde kalan kutsal şehir Kudüs'ün de ele geçirildiği bu zaferle, bütün Müslümanların gönüllerinde taht kuran Selahaddin Eyyübi, büyük bir üne kavuştu. Avrupa, bu hezimet karşısında birbirine girdi ve üçüncü Haçlı seferi için çalışmalara başladılar. Ancak, bu yeni Haçlı ordusu, daha Akka'da iken hezimete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzalandı.

Hemen hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, Ortadoğu'daki Haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hale getiren, böylece Ortadoğu-İslam dünyasının kudretini, bütün Avrupa'ya gösteren Mücahid Sultan, 4 Mart 1193 Çarşamba günü Dımaşk'ta (Şam) vefat etti. Aynı şehirde bulunan kabri, bugün, büyük ziyaretgahlardandır.

Selahaddin Eyyübi, ölmeden önce devletinin çeşitli bölgelerini oğullarına ıkta olarak dağıtmıştı. Bununla beraber merkezi kontrol, oğullarından El- adil'in elindeydi. Bu sultan zamanında, daha önceki aktif politika terk edilerek yumuşak bir siyaset izlenmeye başlandı. Frenklerle barış yapılarak, ilişkiler, normal bir duruma getirildi. 1205 senesinde Samsat, Serve ve Ra'sul-ayn'ın şehirlerine hakim olan Melik el-Efdal, amcası El-adil'le ilişkisini keserek Anadolu Selçukluları Sultanı Keyhüsrev'e bağlandı. Bu dönemde Eyyübiler, 1208'de Ahlat'ı, 1215 senesinde ise Yemen'i hakimiyetleri altına aldılar. Beşinci Haçlı seferi sırasında Dimyat'ın Haçlılar eline geçmesi ile üzüntüsünden hastalanan Sultan El-adil, çok geçmeden vefat etti (10 Eylül 1218). Yerine oğlu el-Kamil geçti.

El-Kamil, kısa sürede orduyu toparlayarak, Haçlıları geri püskürtmeye muvaffak oldu. Ancak, daha sonra, İmparator İkinci Frederik ile anlaşan El-Kamil, anlaşılamayan bir tutumla, Kudüs'ü Haçlılara terk etti. Böylece, İkinci Frederik ile başlayan sulh dönemi, Mısır ve Suriye'ye bazı iktisadi faydalar sağlarken, aynı zamanda Akdeniz Hıristiyan devletleri ile ticaretin yeniden canlanmasına yol açtı. Sultan El-Kamil'in devri, diğer taraftan iç çatışmalara ve çalkantılara sahne oldu. Sultana karşı ülkede ittifaklar kuruldu. Aynı zamanda sultanın kardeşi Muazzam ile Melik Eşref bile, bu ittifakın içinde yer aldı. Hatta, Melik Eşref, bir ordu ile sultanın karşısına çıktı ise de, aniden vefat ettiğinden kuvvetleri dağıldı.

Eyyübi Devleti son parlak devrini, Sultan El-Kamil ile yaşadı. Onun ölümüyle ülke parçalanmaya yüz tuttu. El-Kamil'in yerine geçen Es-Salih zamanında, ülke bir taraftan iç mücadelelere sahne olurken, diğer yandan altıncı Haçlı seferi başgösterdi. Bu karışık vaziyete rağmen, Haçlılara karşı başarılar kazanıldı ve Fransa Kralı St. Louis esir alındı. Sultan Es-Salih'in kısa bir süre sonra ölümü üzerine, Mısır Eyyübi ülkesi, 1250 yılında, Türk Bahri Memlük birliklerinin eline geçti.

Halep'te ise, 1236 senesinde ölen El-Aziz'in yerine geçen En-Nasır Yüsuf Mısır'daki Sultan Salih'in ölümü üzerine bütün Suriye'yi ele geçirdi. Onun Suriye üzerindeki iddiaları, Mısır Memlükları ile mücadelelere sebep oldu. Bu sürekli mücadelelere, ancak Moğolların taarruzu son verdi. Devamlı tabi halde yaşayan Hama'daki şube ise, varlığını 1342 senesine kadar sürdürdü. Bu tarihte, onlar da Moğollar tarafından ortadan kaldırıldı. Sadece Diyarbekir ve Hısnıkeyfa civarında, mahalli bir beylik, Moğolların ve Timurlular'ın hücumlarından kurtulabildi. Eyyübilerin bu kolu da Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırıldı.

Eyyübiler Devleti, Zengiler'in bir devamıydı. Eyyübi devlet teşkilatı diğer İslam devletlerindeki teşkilatlardan farklı değildi. Başta bir sultan ve onun hanedanı, sonra, idari ve askeri yetkiye sahip emirler, daha sonra bürokratlar ve ilmiye sınıfına mensup olanlar gelirdi.

Devlet işlerini yürüten üç divan vardı. Divan-ül-İnşa; bürokrasinin idaresi ve diplomatik işlerin yürütülmesiyle uğraşırdı. Divan-ül-Ceyş; ordu ve onun mali işlerinden sorumluydu. Divan-ül-Mal; bugünkü maliye bakanlığının görevini yapardı. Divanlar arasında en geniş teşkilata sahip olan bu divandı.

Eyyübiler Devletinin en önemli hedefi, Ortadoğu'da Haçlılar tarafından işgal edilen İslam topraklarını kurtarmaktı. Bu sebepten sultan, her zaman, savaşa hazır güçlü bir orduyu beslemek zorundaydı. Ordunun temelini, toprağa bağlı süvariler meydana getiriyordu. Bunların yanında, maaşlarını para olarak alan bir miktar piyade ve süvari vardı. Piyadeler, kale savunma veya kuşatmalarında vazife alıyorlardı. Diğer muharebelerde ise, timarlı süvariler savaşıyordu. Süvarilerin en önemli kısmını, parayla satın alınarak veya devşirilerek yetiştirilen memlüklar teşkil ediyordu. Bunların büyük çoğunluğu Türk'tü.

Eyyübiler Devletinde sağlık hizmetleri çok gelişmişti. Birçok şehirde hastaneler yapılmıştı. Bu hastaneler arasında Dımaşk'taki Nureddin ve Kahire'deki Selahaddin hastaneleri, mükemmel tıp merkezleriydi. Buralarda erkekler, kadınlar ve sinir hastaları için ayrı kısımlar vardı. Tarihte sinir ve ruh hastalıkları için ilk ilaçlar, bu hastanelerde hazırlanmıştır. Hastanelerin yanında, kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların ve fakirlerin korunması için birçok bakım evleri ve misafirhaneler açılmıştır.

Eyyübiler Devletinde, teknik ve sanat da gelişmişti. Dımaşk ve Kahire'de dökümhaneler ve cam imalathaneleri vardı. Bu şehirlerde ayrıca, su ile çalışan kağıt değirmenleri de yer alıyordu. Kağıt; buğday, pirinç sapları ve pamuktan yapılıyordu. Musul kumaşları, Mısır pamukluları ve Dar-ut-Tiraz'da imal edilen yünlü, ipekli ve pamuklu kumaşlar çok meşhurdu. Bakır işlemeciliği gelişmişti. Bugün, Eyyübiler devrine ait şamdanlar, leğen ve tabaklar çeşitli ülkelerin müzelerinde bulunmaktadır. Silah imalatı da oldukça ileri seviyede idi. Bilhassa Dımaşk'ın meşhur çelik kılıçları çok ünlüydü.

Eyyübiler devri, ilmi hayat bakımından İslam tarihinin en canlı ve hareketli dönemlerinden biriydi. Bozuk itikadlara karşı, Ehl-i sünnet itikadını yaymak gayesiyle, Kahire ve Dımaşk'ta birçok medreseler açıldı. Burada tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen ilimleri de öğretiliyordu. Ayrıca Kur'an ilimlerini öğretmek için Dar-ul-Kurralar, hadis ilimlerini öğretmek için Dar-ul-Hadisler ve fen ilimlerini öğretmek için Dar-ül-Hendeseler açıldı. Medreselerin yanında camiler de önemli ilim merkezleriydi. Camilerde çeşitli ilimlerin okutulduğu halkalar ve köşeler vardı.

Tarihte çok önemli bir rol oynayan Eyyübiler, Büyük Selçuklu Devleti'nin geleneklerini yeniden kurarken, Şii Fatımi Devletine en büyük darbeyi vurmuş ve İslam'ın yeniden ihyasına canla başla çalışmışlardır. Haçlılara karşı büyük bir devlet ve güç meydana getirmişler, nitekim geçici bir zaman için de olsa Kudüs'ü ele geçirebilmişlerdir. Eyyübilerin devlet teşkilatının izleri, daha sonra Memlük ve Osmanlı devlet teşkilatında tesirli olmuştur.