İklim değişikliği etkileri kuraklık, sel, orman yangınları ve aşırı sıcaklıklar şeklinde ortaya çıkarken, plastik kirliliği hem yönetilen sistemlerde hem de doğal çevrede hızla biriken kalıcı atıklar oluşturuyor.
Birleşik Krallık'taki Imperial College London araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışmaya göre, plastik kirliliği ile iklim değişikliği arasında sınırlı kaynakların aşırı tüketiminden kaynaklanan çift yönlü bir ilişki bulunuyor.
Plastiklerin yüzde 98'inden fazlası fosil yakıtlardan üretilirken, mevcut üretim küresel petrol tüketiminin yüzde 12'sini oluşturuyor. Plastiklerin 2019'da yol açtığı 1,8 gigaton karbondioksit eş değeri salım, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 3,7'sine denk geliyor. Ayrıca, plastik üretimine bağlı karbon ayak izi 1995'ten bu yana iki katına çıkmış durumda.
Yıllık plastik üretimi 1950'de 2 milyon tonun altındayken, 2023'te 400 milyon tonun üzerine çıktı. Bugüne kadar üretilen toplam 8,3 milyar ton plastiğin yarısından fazlası 2002'den bu yana imal edildi. Tek kullanımlık plastikler ise üretimin yüzde 35'ini oluşturarak en hızlı büyüyen imalat alanı oldu.
Atık yönetiminde azaltma, yeniden kullanma ve geri dönüştürme yöntemleri cam, kağıt ve alüminyumda etkili olurken, plastikler için büyük ölçüde yetersiz kalıyor. Küresel geri dönüşüm oranları alüminyumda yaklaşık yüzde 76, ambalaj camında yüzde 68 ve kağıtta yüzde 32 seviyesinde bulunuyor. Alüminyum ve cam kalite kaybı olmadan, kağıt ise sınırlı seviyede geri dönüştürülebilirken, bu malzemelerin tümünde geri dönüşüm yeni üretime kıyasla daha az enerji gerektiriyor.
Kalitesi hızla bozulan plastikler çoğu durumda dönüştürülemezken, yüksek maliyetler geri dönüşüm oranlarını yüzde 9'a kadar düşürüyor.
- Plastik ve iklim krizi bağlantısı
İklim değişikliği etkileri, plastiklerin daha uzak mesafelere ve daha hızlı yayılmasına yol açıyor.
Yüksek sıcaklık, güneş ışığı ve nem, plastiklerin mikro ve nanoplastiklere dönüşümünü hızlandırırken, artan sıcaklıklarla birlikte kimyasal katkı maddelerinin çevreye yayılımı da artıyor. Isınmanın etkisiyle kirleticiler plastiklere daha güçlü tutunuyor ve daha geniş alanlara taşınıyor.
Orman yangınları, şiddetli yağışlar, seller ve fırtınalar sonrasında çevreye yayılan plastik miktarı artarken, sel ve erozyon sırasında eski plastiklerin çöplüklerden, nehir yataklarından ve kıyı tortullarından yeniden çevreye karıştığı tehlikeli durumlar yaşanıyor.
Güçlü rüzgarlar, dalgalar ve değişen akıntılar parçacıkları yüzey sularında taşıyarak yayılımı genişletiyor, eriyen deniz buzları geçmişte hapsolmuş mikroplastiklerin serbest kalmasına ve okyanusa karışmasına neden oluyor.
- Artan plastiğin canlı yaşamına etkileri
Yüksek sıcaklıklar, balıkların yuttuğu plastik miktarını ve plastiklerdeki toksik madde düzeylerini etkiliyor. Mercanlar, türlerine ve maruz kaldıkları iklimsel strese bağlı olarak farklı tepkiler verirken, midye gibi kabuklu canlılar düşük oksijenli ya da asidik deniz suyunda mikroplastiklere maruz kaldıklarında sindirim ve bağışıklık sorunları yaşıyor. Isınma, balıkların plastik yutma kapasitesini artırarak etkileri daha zararlı hale getiriyor. Besin zincirinin üst basamaklarında yer alan büyük ve uzun ömürlü türler de plastik kirliliği ile iklim krizi baskıları nedeniyle ciddi risk altında bulunuyor.
İklim değişikliği ve plastik kirliliği arasındaki bağlantıya dair AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, faydalı kullanım ömrünü tamamlayan ve atık haline gelen plastiklerin iyi yönetilmediği durumlarda biyoçeşitlilik kaybı, çevre kirliliği ve iklim değişikliğine etkide bulunduğunu söyledi.
Plastiğin kömür, petrol, doğal gaz ve biyokütleden üretilebildiğini, her plastik üründe karbon bulunduğunu belirten Karaosmanoğlu, atık plastik yönetiminde önceliğin atık oluşturmamak olduğunu kaydetti.
Karaosmanoğlu, "Mümkün olan en az atık çıkarma, yeniden kullanım, geri dönüşüm, ileri dönüşüm, enerji ve malzeme geri kazanımı, bertaraf sıralamasında atık plastiğin ham madde olduğu teknik gerçeğiyle atık kesinlikle doğaya girmeden işlenmeli, ekonomik değer yaratmalıdır. Bu değer zinciri de en temiz üretim gereklilikleriyle yürütülürse sera gazları salımı azaltılarak iklim değişikliğine etki düşürülür. Atık plastiğin doğada yeri yoktur. Aslında plastik kirliliği tanımlaması yaşamımızda hiç olmamalıydı ancak plastik kirliliğinde korkutucu bir düzeye ulaşıldı." dedi.
Plastik ekonomisinde atık plastiğin döngüsel ekonomide katma değer ile istihdam değerinin geç anlaşılarak mevzuata ve planlamalara dahil edildiğini vurgulayan Karaosmanoğlu, asıl önemli olanın plastiğin döngüsel ekonomisinde yaşanması gereken ilerlemeler olduğuna değindi.
Karaosmanoğlu, plastik kirliliğinin azaltılmasına yönelik çabaların iklim kriziyle mücadeleye etkisini şöyle anlattı:
"Plastik kirliliğini azaltma, iklim değişikliği mücadelesinde küresel sıcaklık artışına 'dur' dememizde başarımızı artırır. Birleşmiş Milletler verilerine göre her yıl yarısı tek kullanımlık 400 milyon tondan fazla plastik üretilirken, bu miktarın yüzde 10'undan azı geri dönüştürülebiliyor. 2040'a kadar denize giren atık plastiği yüzde 80 oranında azaltırsak sera gazları salımını yüzde 25 düşürebilir ve iklim değişikliği mücadelemize güç katabiliriz.
İklim değişikliği mücadelesinin esası, sürdürülebilir üretim, tüketim ve hizmeti başarmadadır. Bu üçlüdeki olmazsa olmaz, en iyi atık yönetimiyle plastik kirliliği azaltma başarısı da doğrudan ve dolaylı sera gazları salımına sebebiyette düşüşe neden olurken, çevresel maliyet azalıp iklim dirençliliği kazanılır. Burada sorumlu üretici-bilinçli tüketici ile topyekün seferberlik mühimdir."
Tek kullanımlık plastik kullanımına son verilmesi gerektiğinin altını çizen Karaosmanoğlu, plastiğin kullanım ömrünü tamamlayarak atığa dönüştüğü durumlarda bu ürünlerin ayrı toplama ve mevzuata uygun işleme zincirine dahil edilmesini tavsiye etti.
Atık plastikleri yerli servet şeklinde nitelendiren Karaosmanoğlu, bu maddelerin yakılmaması gerektiğini vurguladı.