Yakıt yükü kontrolü, orman yangınlarının önlenmesinde kilit rol oynuyor
Çankırı Karatekin Üniversitesi Şabanözü Meslek Yüksekokulu Çevre Sağlığı Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Okan Ürker:
- "Yaz aylarında sıcaklığın artması, nemin düşmesi ve orman altı örtüsünün yani kuru ot, çalı ve yaprakların yoğun olması, yangının hızla yayılmasına neden oluyor. Rüzgarın etkisiyle alevler çok kısa sürede kilometrelerce ilerleyebiliyor, ayrıca uzun süredir temizlenmeyen orman altı yakıt yükü, yangına neredeyse hazır bir zemin oluşturuyor" - "Dünya genelinde 1980-1990'lı yıllardaki söndürme eforu ve teknolojisi o anki yangın rejiminde başarılıyken şu an yeni gelişen rejime karşılık hem etkisiz kalıyor hem de kümülatif ölçüde yakıt yükünü aşırı artırarak kısır döngüyü besliyor"

İSTANBUL (AA) - YEŞİM YÜKSEL - Yangın ekoloğu ve Çankırı Karatekin Üniversitesi Şabanözü Meslek Yüksekokulu Çevre Sağlığı Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Okan Ürker, başarılı bir yangın yönetiminin yakıt yükünün kontrolü ile sağlanabileceğini söyledi.
İzmir'in Menderes ve Seferihisar ilçeleri başta olmak üzere, Türkiye'nin farklı bölgelerinde çıkan orman yangınlarıyla mücadele sürüyor.
Menderes ilçesinin Kuyucak Mahallesi'nde ve Seferihisar ilçesinin Doğanbey Mahallesi'nde 29 Haziran'da başlayan yangınlar şiddetli rüzgarın da etkisiyle geniş bir alana yayıldı. Yangınların kısmen kontrol altına alındığı bu iki bölgede birçok yerleşim yeri tedbir amaçlı tahliye edildi.
Orman yangınına ve alevlerin hızla yayılmasına yol açan faktörlere ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Okan Ürker, sadece Türkiye'de değil, Akdeniz tipi ekosistemlere sahip farklı coğrafyalarda da yangınların sayısının ve şiddetinin artış eğilimi gösterdiğini belirtti.
Ürker, yangınların neredeyse yüzde 90'ının insan kaynaklı olduğunu, artan nüfusun dünya genelinde insan-doğa veya kent-kır ara yüzlerinde sıkışmaya başlamış olmasının daha fazla noktada daha fazla yangın çıkmasına yol açtığını ifade etti.
Son günlerde Türkiye'nin farklı coğrafyalarında, yerleşim birimlerinin yakınlarında çıkan yangınların 24 saatten kısa sürede 1000 hektarın üzerinde alanı etkilediğini, bu yönüyle hemen hepsinin büyük (mega) yangın olarak tanımlanabileceğini vurgulayan Ürker, bu durumun Türkiye'nin yangın rejiminin değişmeye başladığının somut bir göstergesi olduğunu dile getirdi.
Ürker, şöyle devam etti:
"Yaz aylarında sıcaklığın artması, nemin düşmesi ve orman altı örtüsünün yani kuru ot, çalı ve yaprakların yoğun olması, yangının hızla yayılmasına neden oluyor. Rüzgarın etkisiyle alevler çok kısa sürede kilometrelerce ilerleyebiliyor, ayrıca uzun süredir temizlenmeyen orman altı yakıt yükü, yangına neredeyse hazır bir zemin oluşturuyor.
Yangını başlatan 'bir kıvılcım' olabilir ama yangınları büyüten ve kontrol altına alınmasını zorlaştıran esas unsurlar yerleşim alanlarını ormanlık alanlara doğru genişleten insan müdahaleleri ve iklim değişikliğinin etkisi sonucu doğa olaylarının bu denli dengesiz ve öngörülemez hale gelmiş yapısıdır. İklim değişikliği, yangınları sadece sıklaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda daha şiddetli hale getiriyor. Özellikle Akdeniz iklimi gibi yazları sıcak ve kurak geçen bölgelerde orman yangınları ekosistemin doğal bir parçası haline gelmiş durumda. Bazı bitki türleri, örneğin maki gibi çalı formasyonları, doğal olarak yanıcı yağlar içeriyor. Kuraklıkla birleştiğinde bu bitkiler neredeyse 'yangınla yaşamaya' evrilmiş hale geliyor. Yani hem iklim hem de bitki örtüsü yangını hem hazırlıyor hem de farklı noktalara taşıyor."
- "Karşı ateş tekniği etkili bir araç"
Sosyal medyada bir kişinin yangın çıkardığı gerekçesiyle hedef gösterildiği görselde aslında kişinin yangınla mücadelede kullanılan bilimsel ve kontrollü bir yöntem olan "karşı ateş tekniği"ni kullandığını aktaran Ürker, bu yöntemin uzmanlar tarafından ve sadece belli koşullar altında uygulanması gerektiğinin altını çizdi.
Karşı ateş tekniğinin dünya genelinde yangın yönetiminde sıklıkla uygulanan etkili bir araç olduğundan bahseden Ürker, söz konusu teknikte yangının ilerleyebileceği yöne, kontrollü bir şekilde ateş yakıldığını ve oradaki yanıcı maddenin ortadan kaldırılarak büyük yangının, o alana ulaştığında yakacak materyaller bulamayarak durduğunu anlattı.
Yangınla mücadelede ilk hedefin alevlerin yayılımını durdurmak olduğunu bildiren Ürker, "Öncelikle yangının önüne geçilecek şeritler oluşturulur, bu şeritlerdeki ot, çalı, ağaç gibi tüm yanıcı materyal temizlenir. Havadan yapılan müdahaleler, özellikle helikopter ve uçaklarla yapılan su ve kimyasal atımlar da yangının hızını keser. Ancak yangını esas durduran, yer ekiplerinin sahada yürüttüğü koordineli mücadeledir. Unutmamalıyız ki, yangına ilk dakikalarda yapılacak etkili bir müdahale, büyümesini tamamen engelleyebilir. Bu yüzden hazırlıklı olmak ve erken müdahale hayati önem taşımaktadır." dedi.
Türkiye'nin 81 ilinde, yılın 12 ayı boyunca farklı tip, şiddet ve sayılardaki yangınlarla karşılaşılabildiğine dikkati çeken Ürker, özellikle gelecek iki ay boyunca çok dikkatli olunması ve piknik alanlarında ateş yakılması, cam şişe bırakılması, anız yakılması gibi riskli davranışlardan kaçınılması gerektiğini kaydetti.
- Artan yakıt yükünün sonraki senelere etkisi
Yangının seyrini ve şiddetini, topoğrafik ve klimatolojik koşullar ile ortamdaki yakıtın belirlediği bilgisini paylaşan Ürker, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğim, bakı, yükselti, ana kaya, rüzgar, oksijen, hava nemi, sıcaklık gibi doğal koşulları değiştiremeyeceğimiz için başarılı yangın yönetimi ancak yakıt yükü kontrolüyle mümkündür. Geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında, söndürme yatırımları artmasına rağmen, bu yıl daha fazla, geniş alanda ve daha fazla can ve mal kaybına yol açan yangınların varlığı sadece klimatolojik koşullardan değil, yakıt yükünün aşırı artışından kaynaklıdır. Dünya yangın yönetimi literatüründe 'yangın borcu' olarak bilinen bu durum, yangının aşırı baskılanması sonucu ormanda artan yakıt yükünün sonraki senelerde söndürülmesi mümkün olamayan çok daha şiddetli mega yangınlara dönüşmesidir. Dünya genelinde de 1980-1990'lı yıllardaki söndürme eforu ve teknolojisi o anki yangın rejiminde başarılıyken şu an yeni gelişen rejime karşılık hem etkisiz kalıyor hem de kümülatif ölçüde yakıt yükünü aşırı artırarak kısır döngüyü besliyor. Yangın yönetiminde agresif söndürme yatırımlarından tamamen vazgeçmeden bu bütçeyi adil biçimde yanıcı madde yükünü azaltacak tedbirlere ve toplumun her an yangına hazır hale gelebileceği yönetim araçlarına da paylaştırmamız gerekiyor."
Dünya genelinde yangın sonrası ağaç dikmenin hatalı bir uygulama olduğunu, büyük bir yangın yaşanmayan alanda yangına adapte olmuş ekosistemlerin yangının hemen ertesinde kendini yenilemeye başladığını belirten Ürker, yangına uyum sağlamamış ekosistemlerde ise aktif restorasyon desteğine ihtiyaç duyulduğunu, bu tarz alanlarda aktif restorasyon uygulanırken, doğal rejenerasyona ağırlık verilmesinin en ekolojik yaklaşım olacağı değerlendirmesinde bulundu.