Tıp Sözlüğü - Bitkilerle Tedavi - Bitkisel Tedavi

ABORTUS: Çocuk düşürme,düşük.
ABDOMİNAL: Karınla ilgili, karına ait
ABSANS: Kısa süreli şuur kaybı.
ABSE: Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sinirli içerisi cerahat ile dolu oluşum.
ABSORBSİYON: Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.
ADAPTABİLİTİ: Çevre şartlarına uyabilme yeteneği, intibak kabiliyeti
ADİNAMİ: Kaslarını güç kayıbı
ADNEKSİTİS: Yumurtalık ve yumurtalık yolları iltihaplanması
ADRENALİN: Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayi acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karacigerdeki glikojenin glikoza değismesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı saglanması şeklinde gösterir.
AFAKİ: Gözde, lensin olmaması.
AFAZİ: Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, ayni durumun daha hafif bir formudur.
AFOİNİ: Ses kaybI. Kısmi veya tam olabilir.
AFRODİZYAK: Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.
AFT: Ağız mukazasında görülen, küçük beyaz leke şeklindeki ülser
AGLÜTİNASYON: Sivi bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.
AGORAFOBİ:iş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kool edilemeyen bir korkudur.
AJİTASYON: Kişinin afa saldırganlıgı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.
AJİTE: Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.
AKKOMODASYON: Gözün optik sisteminin çesitli uzaklıklara uyum yaparak görmenin saglanması.
AKNE: Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır.
AKONDROPLAZİ: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalitsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.
AKRODERMATİT: El ve ayak derisinin iltihaplanması
AKUSTİK SİNİR: İşitme siniri.
ALBA: Beyaz
ALLANTOİN: Ürikasidin kristalleşmesi ile oluşan beyaz kristalleşmiş madde
ALLERJEN: Allerji yaratan etken
ALVEOL: Akçiğer hava keseçiği
AMBLİYOPİ: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.
AMENORE: Aybaşı yetmezliği
AMİLAZ: Amilaz nişastayı dikin ve maltoza çeviren enzim
AMİNAZ: Aminoasitlerin yapısındaki amino gruplarını parçalayıcı enzim
AMNEZİ: Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.
ANAL: Anüs, makat
ANALJEZİK: Ağrı kesici.
ANAREOBE: Anaröb, oksijensiz ortamda yaşayan mikro organizma
ANEMİ: Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.
ANEMİK: Kan degerleri düşük olan, yani kan sayımında erosit sayıları ve hemoglobin mıktarı düşük olan kişi.
ANEMNEZ: Hastanın tıbbi hikayesi
ANERJİ: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanin savunma yeteneğinin kaybolması.
ANESTEZI: Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar yada solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.
ANJİNA PEKTORİS: Kalp anjini, Göğüste şiddetli ağrı nefes alamama ve baygınlık ile seyreden ani nöbetlerle belirgin durum.
ANKSIETE: İç sıkıntısı, iç daralması.
ANOREKSİ: Anorexia Nervosa, özellikleç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna ragmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur.
ANOSMİ: Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.
ANSEFALİT: Beyin iltihabi.
ANTİBAKTERİAL: Bakterileri öldürücü
ANTİBODY: Antikor, herhangi bir antijene karşı vucutta oluşan bağışıklık cisimciği
ANTİDİABETİK: Şeker hastalığına karşı kulanılan madde veya ilaç
ANTİENFLAMATUAR: İltihabı reaksiyonu önleyen madde, ilaç
ANTİFLOGİSTİK: İltihapları önleyici
ANTİHİPETENSİF: Yüksek tansiyon
ANTİMİKOTİK: Mantarların gelişimini durdurucu veya öldürücü
ANTİPİRETİK: Ateş düşürücü
ANTİSEPTİK: Mikroplar öldürücü
ANTİÜRETİK: İdrar oluşasını azaltıcı madde veya ilaç
ANTİVİRAL: Virüslere karşı etkili, virüsün etkisini kıran veya azaltan
ANÜS: Makat
APANDİSİT: Kör bağırsak iltihaplanması
APATİ: Kayıtsızlık, duygusuzluk
APNE: Geçici nefes kesilmes
APOFİLAKSİ: Kanın enfeksiyon etkenlerine karşı antikor oluşturma yeteneğinin azalması
APOPLEKSİ: Beyin kanaması
ARİTMİ: Kalp ritim bozuluğu
ARTERİOSKLEROZ: Damar sertliği
ARTERYOSKLEROZ: Damar sertliği
AİT: Eklem iltihaplanması
AOZ: Eklem yıpranması veya bozulması
ASPERGİLLOMA: Aspergillus mantar grubu ebep olduğu enfeksiyon, özelikle akçiğerde meydanagetirdiği tümrü andıran nodüler-kitle
ASTIM: Nefes darlığı
ATEROJEN: Deride gelişen düzensiz şişlikler, deri kisti, yağbezi
İUM: Kalp kulakcığı
OFİ: Beslenme yetersizliği veya sağlıksız beslenme sonucu bir organ veya oluşumun normal yapı ve görevini kaybetmesi
AVİTAMİNOZ: Vitamin yetersizliği
BAĞIRSAKFLORASI: Bağırsaklardaki bakterilere verilen isim, toptan faydalı veya zararlı hepisi
BERİ-BERİ: Vitamin B1 (tiamin) eksikliğiyle oluşan el ve ayaklarda poli nevrit ile oluşan hastalık
BORRELİOZ: Kenenin taşıdığı virüsun sebep olduğu enfeksiyon
BOTULİSMUS: Basillus Botulismus toksinleri ile meydana gelen zehirlenme
BRADİKARDİ: Kalbin dakikadaki atım sayısının azalması
BRAKİYALJİ: Kol ağrısı.
BRONŞİT: Bronşların iltihaplanması
BRONCHİOLİTİS: Solunum sisteminin en küçük fonksiyonel üniteleri olan bronşiollerin iltihabına denir.
BROŞODİLATASYON: Broşlarıişletici
BÜL: Ciltte içi sıvı dolu kabarık oluşumlar. Çapları 0.5 cm'den büyüktür. Küçük olanlarına vezikül denir.
BÜLLÖZ: Büllerden oluşan lezyon.
CAISSON HASTALIĞI: Vurgun. Dalgıçlarda ve çok yükselen havacılarda atmosfer basıncının ani değişimlerine bağlı olarak meydana gelir.
CANDIDA: Bir mantar çeşidi.
CANDİDA: Küf mantarı
ÇEKUM (Caecum): İncebarsakla kalınbarsağın birleştiği yerdeki kesedir. Bu bölgede, iltihaplanma, ülserasyon veya kanser görülebilir.
CERAHAT: Alyuvarlar, bakteri ve yıkılmış doku kalıntıları gibi iltihap ürünlerini kapsayan doku sıvısıdır.
CERRAHİ: Tıbbın en eski dallarından biridir. İlaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır.
CERUMEN: Kulak kiri. İnsan kulağında normal olarak bulunan balmumu kıvamındaki salgıdır. Bu salgının fazlalığı, kulak tıkanması ve geçici sağırlığa yol açar.
CESTODIASIS: Yassı solucan enfeksiyonudur.
ÇIBAN: Çıbanlar, derideki ter bezleri veya kıl keselerinin enfeksiyonlarıdır.
ÇİÇEK: Akut, enfeksiyöz bir hastalıktır. Her yaşta ve her cinsten kişiler bu hastalığa yakalanabilir. İki tipi vardır: Variola major ve variola minor.
ÇİL: Deride, güneşe maruz kalma sonucu beliren, ufak lekelerdir. Bunlar, daha fazla, lokalize güneş yanıklarına benzetilebilir ve ekseriyetle sarışın veya kızıl saçlılarda görülen melanin pigmenti birikimidir.
COLON İRRİTABİLE: Kolon hasaslaşması
COR: Kalp.
COXAE: Kalça kemiği.
CYSTİTİS: Mesane iltihaplanması
DAKRİYOADENİT: Gözyaşı bezi iltihabı.
DAKRİYOLİT: Gözyaşı taşı.
DAKRİYOSİSTEKTOMİ: Gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması.
DAKRİYOSİSTİT: Gözyaşı kesesi iltihabı.
DAKRİYOSİSTOGRAFİ: Koast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi.
DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ: Gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna diranajını sağlayan ameliyat.
DALTONİZM: Renk körlüğü.
DANSİME: Yoğunluk ölçen cihaz.
DEBİLİTE: Zeka geriliği.
DEFEKASYON: Dışkının dışarı atılması.
DEFEKT: Eksiklik, kusur.
DEF-İ HACET: Dışkı
DEFİBRİLATÖR: Kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç.
DEFLORASYON: Kızlık zarının yırtılması.
DEFORMASYON: Şeklini bozma.
DEFORMİTE: Şekil bozukluğu.
DEJENERASYON: Dokuların normal yapılarının bozulup normal fonksiyonlarını yapamıyacak hale gelmeleri.
DEKOMPRESYON: Baskı yapan gücün veya baskının kaldırılması.
DEKONJESSAN: Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif.
DEKÜBİTİS: Yatalak olanlarda hareketsizlik sonucu sırtta ve kalçalarda açılan yaralar.
DELİRİUM: Zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, epilepsi, histeri ve akıl hastalıklarında görülebilen, teme, hallüsinasyonlar ve saldırganlıkla birlikte bilincin kaybolması tablosuna verilen isim.
DEMANS: Bunama, muhtelif formları vardır. Senil Demans, Presenil Demans, Toxic Demans.
DEMENS: Bunama
DEMİYELİNİZASYON: Sinir liflerinin afını saran myelin tabakasının kaybı.
DEMONASYON: Göstererek öğretme.
DEMORALİZASYON: Moral çöküntü.
DEONTOLOJİ: Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler.
DEPİLASYON: Kılların çıkartılması işlemi.
DEPRESYON: Ruhi çöküntü
DEPRESYON: Ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik.
DERMABRAZYON: Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi.
DERMATİT: Cildin iltihabi durumu.
DERMATOLOJİ: Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı.
DERMİS: Ciltte en üst tabaka olan Epidermis'in altındaki tabakaya dermis adı verilir.
DİABET: Şeker hastalığı
DİFTERİ: Kuşpalazı
DİSK HERNİSİ:Bel fıtığı
DİSKRAZİ: Herhangi bir vücut sıvısının normal birleşimini kaybetmesi, vücut sıvısının yapısal unsurları arasındaki dein bozukluğu ile belirgin durum
DİSMENORE: Ağrılı ve sancılı adet görme
DİSMENORE: Sancılı adethali
DİSPEPSİ: Hazımsızlık, sindirim yetersizliği
DİSPNÖ: Nefes darlığı
DİSTONİ: Kas tonüsünün bozulması
DİSÜRİ: Ağrılı idrar yapma
DİSÜRİ: İdrar yapmakta zorlanma
DİÜRETİK: İdrar atırıcı
DİYARE: İshal
DİZANTERİ: Ağrılı ve sancılı ishalle beliren, yaralara yolaçan bulaşıcı, salğın hastalık
DRASTİK: Kuvvetli müshil yapıcı
DÜŞÜK: Fetusun, gebeliğin 28. haftasından önce ölümü, ve rahmin dışa atılmasıdır.
E.E.G: Eleoansefalografi kelimesi için kullanılan kısaltma.
E.K.G: Eleokardiogram kelimesi için kullanılan kısaltma.
EDEMA: Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi.
EPİDİDİMİT: Testis üstbezinin iltihaplanması
EFERVESAN: Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen.
EFFEKT: Tesir, etki.
EFFEKTİF: Etkili, tesirli.
EFFÜZYON: Vücut boşluklarında veya doku içerisinde sıvı birikmesi. "Plevral effüzyon' iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesidir.
EİJAKULASYON: Boşalma (meninin penisten boşalması)
EKİNOKOK: Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar.
EKLAMPSİ: Gebelerde plasentadan gelen toksinlerle oluşan bilinç kaybı ve konvulsiyonlarla birlikte seyreden tablo.
EKLAMPSİ: İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali.
EKO: Yankı.
EKOENSEFALOGRAM: Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi.
EKOKARDİYOGRAM: Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge.
EKOKARDİYOGRFİ: Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan uasonik bir yöntem.
EKOLALİ: Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması.
EKSALASYON: Vecit, kendinde manevi kuvvetler hissetme
EKSİZYON: Bir dokunun çıkartılıp atılması.
EKSOJENİK: Hariçi olan
EKSOKRİN: Salğısını kana aracılığı ile aktaran
EKSOKRİN: Salğısını kanal aracılığı ile dışarı atan
EKTAZİ:işleme.
EKTODERM: Derinin en dış tabakası.
EKTOPİ: Her hangi bir organın normal bulunması gereken yerde değilde, vücudun başka bir yerinde olması hali.
EOPİON: Göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.
EKZEMA: Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır.
ELEOANSEFALOGRAFİ: Beynin eleiki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
ELEOKARDİOGRAFİ: Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.

Bir cevap yazın