Yeni Saç Modası

Kendimi Ayşe Arman ya da Yılmaz Özdil gibi hissetmeye başladım..
Önceleri komik ve neşeli yazılarım aslında daha fazlaydı ama zamanla daha eli ayağı tutan ve önemli konulara değinen toplumsal mesaj içerikli yazılarımda öne çıkmıyor denilemezdi. Şimdi bana kal geldi ve tam olarak yazın sıcaklarından kurtulup kışa ya da sonbahara girip giremediğimizden emin olmadığım için zafer çığlıkları atıp - yaşasın kurtulduk bile diyemeden Eylül'ün ortasına geldik… Sanırım yaz bitti …Siz ne dersiniz?
Şimdi yazı işlerinden gelen bir istek ile size bu sonbaharın yaz modasını yazmam gerekiyor ama ben net bir şeyler yazamıyorum çünkü 22 - 27 Eylül tarihleri arasında PARİS'te düzenlenecek saç fuarına bir maratoncu gibi hazırlanıyorum…
Daha önce bir defa bu fuara katılmıştım ama inanın kuaför arkadaşlarımızla seyahat etmek çok zor çünkü bazen utanıyor bazen gülmekten yerlere yatıyorum… Amaç elbette mesleki deneyimler ama bizim kuaför camiasının deneyimlerini sizinle paylaşmak isterim doğrusu..
Mesela
Daha Paris'e iner inmez pasaport kontrolünde birkaç arkadaşımız mutla kuyruktan sıkılıp komiklik olsun diyemidir bilinmez ama hemen VİP kontrol sırasına girer ve hemencecik sıra ona gelir görevli memur adamın suratına bakmadan pasaportunun rengini fark eder ve hemen üzerindeki bürakratların ya da özel pasaportu olanların geçebileceği yer anlamına gelen tepedeki yazıyı Fransızca anlatmaya çalışır bizimki anlamaz yandaki kuaför arkadaşlarına bu herif ne diyor yahu de r… Bu arada memurada–anlamıyorum kardeşim, ne diyosun sen– der.
Bir arkadaşımız (kulağın da bluetooth kulaklık olan) arkadaşımız hemen planlar yapmaya başlar .
-Abi ben fuar filan anlamam şöyle malzemelere bir bakarız hemen dışarı kaçarız ben bi mağaza biliyorum acayip ucuz..? -
Haa bu arada bu Paris'te bazı öğrenciler akşamları para kazanmak için köşe başlarında çalışmaya çıkar haberiniz olsun..
En sakinlerimizde elinde bir kağıtla bir dostunu bulmaya çalışır ya da sokak sokak dolaşmak için arkadaş arar özelikle biraz lisan bilen birileri varsa en kral arkadaş odur o zaman… Yani ben …
Bir keresinde Prag'da eğitim seyahatindeyiz ve bendeniz hangi akla hizmet bir kilisede verilecek konsere bilet aldım akşam 5′te konser başlıyor ve ben bir kuaför arkadaşıma bir mağazada tercüme yapmaya çalışyorum alınacak ürün fiyatında pazarlık bi yana adam en son bana dedi ki;
– Ne işin var oğlum senin klasik müzikle filan kal işte şimdi ben sana bi kahve ısmarlarım…..hınk…!!–
Ve ben geç kaldım kahveyi zıkkımlandım hala içimde uktedir.. Son akşamdı çünkü… Ama bi daha tövbe ben lisan bilemem abi bende sizdenim diyeceğim artık..
Bu arada fuar salonundaki showların hepsi bizin kuaförlerimizin 5-10 yıl önce yaptıkları şeyler olduğundan pek te öyle dikkate değer değil o yüzden kimse yapılan şovu ya da satılan bir ürünü beğenmez. E-maillerini ya da adreslerini almaz.
Ama önümüzdeki yıl orada gördükleri basit bir saç spreyinden 300 adet alırlarsa, İngiltere'ye gezi düzenleyen bir Türk firması karşılarına çıkarsa hemen harekete geçilir ve pasoportlar uzatılır..
Aslında bu dediklerim tüm sektörlerde yaşanıyor olabilir. Doktorlarımızda yüzlerce seminere yada geziye katılıyor onların durumu acaba nedir özellikle uzak doğuyu unutmamak gerek..
Ama her kesin günahı boynuna da neden işimizi severek yapmıypruz neden hep alengirli ve kısa işlerle uğraşırız… Hep neden birbirimizle yarışırız… Köşe yazarlarımız bile birbirini eleştirerek yazı yazmaktan okuna bir şeyler verememekteler..
Milli takımımız basketbol takımımız ve daha bir çok sporcumuz neden SÜREKLİ YA DA STANDART BİR BAŞARI SAĞLIYAMIYOR…
Bence herkes işimi severek yapmıyor ev taksiti ödemek için iş yapılıyor ve en önemlisi eğitim düzeyimiz ne olursa olsun kitap okumuyoruz.. Kitap derken roman demiyorum, kişisel gelişim kitapları neden okumuyoruz kapasitemizi neden artıramıyoruz..
Ülkemizde işini iyi yapan ustalar dünya ile kucaklaşamıyor neden fuarlar bu şekil de har vurup harman savruluyor şimdi ben Paris'e… gidicem orda şu moda mı diycem sizlere hayır böyle bir şey yok ben gidip gelicem ve orada gördüğüm şeyler neden benim ülkemde yok diyeceğim. Sokaklar ın temizliği insan haklarının kalitesi, çalışma saatleri, medeniyetleri… Sanatçıya bakış açıları, kültür etkinlikleri ve en önemlisi..
Bu insanların bizden farkı nedir? Onlar ayrı biz ayrı türdenmiyiz ki okumayı sevmiyoruz? Müzik, sinema tiyatro ve yaşam alanları neden bizden daha KALİTELİ.. BİZDEN DAHA ÇOK MU ÇALIŞIYORLAR?
Haaayırrr biz günde 13 saate çalışmaktan amele gibi çalışıp başımızı kaldırıp ne yaptığımıza bakmıyoruz bile.. Laubali ve yılışık olmak yerine düzeyli ve dikkatli olabilirsek. Zaten modayı oralara gitmeden yakalarız…
Kendimizi iyi hissetmek için modayı seçelim, hayatımıza yön vermek için değil…
Ve ben diyorum ki bu sonbahar tek renk tonlar 2 ay boyunca moda olur, bakır kahveler en önde gider… Ardından aralara renkler gelir ve yılbaşına doğru kısacık kahküller çok enteresan görünür… Ve artık saçlarda bitkisel perma ile yumuşak geçici sağlıklı dalgalar moda…
Ve artık yuvarlak maşa ile dalgalar yerini düz maşa ile hafif hareketler çok revaçta..
Hollywoood dünyanın baktığı görsel sanatlar sergisi gibi karşımızda ben iyi takip ediyorum ve maalesef ülkemizdeki hiç bir starın saçlarını beğenmiyorum. Gülben Ergen'in de son 6 yıldır aynı renkle dolaştığını hatırlatmak isterim..
Salonuma Fransa dönüşü beklerim…Orada hep çalışacağım… Firmalar ürünler ve tasarımlara bende kendi hazırlayacağım CV'lerimle dokunacağım yaptığım saçların fotolarını dağtacağım…Bakarsın bir tasarımım daha dergilere çıkar… Daha önce İtalya da önemli bir saç magazin dergisine 4 sayfa konuk olmayı başarmıştım bir daha neden olmasın ..
Hoşçakalın,
Saygılarımla..
İlker Yavrutürk
yavruturki@m
&

Bir cevap yazın