islamiyetten Önce Türkler

islamiyetten Önce Türkler

Türkler dünyanın en eski asil büyük devletler kurup pek çok ünlü şahsiyetler yetiştiren medenî milletlerinden biridir. Türkler Nuh peygamberin oğullarından Yâfes'in Türk adlı oğlunun neslindendir. Tarihî şahıs boy ve millet adlarının oluşumuna göre Türk kelimesinin aslı türümek” fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş kişi ve insan anlamında türük” ve nihayet hece düşmesiyle Türk” kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten yürük” adını almışlardır. Türk kelimesi ayrıca çeşitli kaynaklarda töreli töre sahibi olgun kimse güçlü terk edilmiş usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam” manâlarında kullanılmaktadır

Coğrafî ad olarak Turkhia (Türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki Bizans kaynaklarında Orta Asya için kullanılmıştır. Dokuzuncu ve onuncu asırlarda Volga'dan Orta Asya'ya kadar olan sahaya denilirdi. Bu da Doğu ve Batı Türkiye olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Doğu Türkiye Hazarlar'ın Batı Türkiye ise Türk asıllı Macarların ülkesiydi. Memluklar'ın ilk zamanlarında Mısır'a da Türkiye deniliyordu. Selçuklular zamanında onikinci yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye denilmeye başlandı. Türk kelimesini Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa kullanan yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681-745) Göktürk Devleti'ydi.

Bilinen en eski Türk kavmi Çinlilerin Hiung-nu dedikleri M.Ö. 3. asrın başından itibaren tarih sahnesinde görülen Hunlardır. Bu kavmin anayurdu Tienşan'ın kuzey kesimiyle batıdaki Altay Dağları Orta Urallar ve Hazar Denizi'nin kuzey hudutları içinde kalan vadideydi. Şenyu denilen hükümdarlarının ordugâhı Orhun Irmağı kıyısında bulunuyordu. Nüfus çoğalması ve fetih isteği gibi iki büyük sebeple yayılmaya başladılar ve Çin hudutlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdiler.

İslamiyetten Önce Türk Devletleri
Türklerin kurduğu en eski devlet olan Hun İmparatorluğu aynı zamanda Türk askerî teşkilat ve idareciliğinin de ilk örneğidir. Osmanlılar zamanı dahil olmak üzere bütün tarih boyunca Türk teşkilatının baş kaidesi olan sağ ve sol ikili nizam Hunlar tarafından kurulmuştur. Hun ordusu on bin bin yüz ve on kişilik gruplar halinde onlu sisteme göre oluşturulmuştu. Keçe çadırları içinde oturuyor ve besledikleri koyun at ve sığır sürülerinden elde ettikleri ile geçiniyorlardı.

Hunlar M.Ö. 3. yüzyılın sonlarında Sarı Irmağın kıvrım yaptığı alana gelerek Çin içlerine doğru akınlara başladılar. Çinliler bu Türk kavminin süvarileri karşısında tutunamayıp ağır yenilgilere uğradılar. Böylece Çin hakimi olan Ti-şin hanedanı Çin Seddi'ni tamamlamaya çalıştı.

Türk kavimlerini toplayıp imparatorluk halinde birleştiren ilk büyük Hun hükümdarı Teoman Yabgu'dur (M.Ö. 220). Teoman Yabgu'dan sonra Hun tahtına oğlu Mete Yabgu geçti. Mete Han zamanında yapılan fetihlerle Hun İmparatorluğunun toprakları Hazar Denizinden Japon Denizine kadar uzandı. Bu topraklarda çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra diğer Altaylı kavimler de yaşıyordu. Mete devri Hun İmparatorluğunun en parlak devri oldu (M.Ö. 209-174).

Mete Han'dan sonra gelen yabgular zamanında Çinlilerle ilişkiler arttı. Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hükümdar aileleri arasında yakınlıklar doğdu. Bu yakınlıklar Hunların iç işleri bakımından bir çok karışıklıklara yol açtı. Buna rağmen Hun İmparatorluğu M.Ö. 1. yüzyıla kadar üstünlüğünü devam ettirdi. Bu yüzyılda ise Türk beyleri arasında taht kavgaları gittikçe arttı. Çinliler de bu kavgalardan faydalanarak Türkleri zayıflatmayı bildiler. Neticede Hunlar Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Bunlara Güney ve Kuzey Hunları da denir. M.S. 3. yüzyılın başlarında başka bir Türk kavmi olan Siyenpiler Hunlarla iktidar mücadelesine giriştiler. Sonunda Moğolların ve bazı Türk boylarının da yardımıyla Hunların hakimiyetine son verdiler. Büyük Hun İmparatorluğu tarihte bilinen eski imparatorlukların en büyüğüydü.

Siyenpiler'le yaptıları savaşları kaybettikten ve Asya'daki Büyük Hun İmparatorluğu dağıldıktan sonra Hunların bir kısmı Dinyeper nehriyle Aral Gölünün doğusu arasındaki bölgeye yerleştiler ve 4. yüzyılın ortalarına kadar orada yaşadılar. Çin'den gelen Hun kitleleriyle çoğalan ve uzunca bir süre sakin bir hayat yaşamak suretiyle güçlenen bu Hunlar iklim değişikliği ve geçim şartlarının bozulması sebebiyle bu tarihten itibaren Batı'ya göç etmeye başladılar. O tarihlerde Karadeniz kuzeyindeki düzlükler bir Cermen kavmi olan Gotların işgali altındaydı. Don-Dinyeper nehirleri arasında Doğu Gotları (Ostrogotlar) batısında ise Batı Gotları (Vizigotlar) bulunuyordu. Daha batıda Transilvanya ve Galiçya'da Gipidler bugünkü Macaristan'da Tisa Nehri havalisinde Vandallar vardı.

Hun başbuğu Balamir'in idaresinde hayret edilecek bir hareket kabiliyeti ve gelişmiş bir süvari taktiğiyle hareket eden Hunlar Önce Doğu sonra da Batı Gotlarla karşılaştı. Yerlerinden kopan bu kavimler batıya doğru hızla akarak Roma İmparatorluğu topraklarını Kuzey Karadeniz'den İspanya'ya kadar her tarafı alt üst ettiler. Böylece Avrupa'nın etnik manzarasını değiştiren ve tarihte Kavimler Göçü denilen hadise meydana geldi. Âni ve şiddetli Hun darbelerinin beklenmedik şekilde ortaya çıkan Hun akıncı birliklerinin Doğu Avrupa kavimleri arasında uyandırdığı dehşet Batı dünyasında büyük yankılar yaptı. Hunlar aleyhine Latin ve Grek kaynaklarından inanılmaz rivayet ve hikâyelerin çıkmasına ve yayılmasına sebep oldu.

Hunlar (Bkz. Avrupa Hun İmparatorluğu) 378 yılı baharında Tuna'yı geçtiler ve Romalılardan direniş görmaksizin Trakya'ya kadar ilerlediler. Bu arada daha büyük bir Hun kütlesi Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya yöneldi. Bu ikinci akıncı kolu Güney Anadolu'dan Suriye'nin Akdeniz kıyılarına ve Kudüs'e kadar yıldırım hızıyla ilerledi. Sonbahar'da aynı yoldan Azerbaycan'a döndü. Batı'da ise Balamir'in oğlu Ildız'ın komutasındaki Hun süvari birlikleri Bizans İmparatorluğunu barışa zorladı. Ildız'dan sonra hun tahtına geçen Karaton ve Rua zamanlarında da Bizanslılar Hunlara vergi ödedi. Rua'nın 434′te ölmesi üzerine devletin başına Attila geçti.

Attila zamanında Hunların hakimiyeti Volga Nehrinin doğusundan bugünkü Fransa'ya kadar uzandı. Yönetimleri altında çeşitli Türk boyları da dahil olmak üzere kırkbeş kavim yaşıyordu. Bunların çoğu şimdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir. Bizans Hunlara verdiği vergiyi üç katına çıkardı. Attila 451′de Hristiyan dünyasının merkezini zaptetmek üzere yüz bin kişilik ordusuyla Roma önüne geldi. Ancak Attila'nın önünde diz çöken ve Roma'nın kendisine boyun eğdiğini bildiren papa kentin kurtarılmasını sağladı.

Attila'nın ölümünden sonra tahta çıkan oğulları İlek Dengizik ve İrnek dönemlerinde Hun birliği parçalandı. Ayaklanan Cermen kavimleriyle yapılan savaşlar Hunları yordu. Sonuçta Orta Avrupa'da tutunmanın zorluğunu gören İrnek Hunların büyük kısmı ile Bizans'tan geçiş izni alarak Karadeniz'in batı kıyılarına döndü. İrnek idaresindeki Hunların önce Güney Rusya düzlüklerinde görülen sonra Balkanlarda ve Orta Avrupa'da birer devlet kuran Bulgarlarla Macarların oluşumunda büyük rol oynadığı anlaşılmaktadır. Geleneklere göre Bulgar Türk Devletinin kurucusu Dulo sülalesiyle Macar kabilelerini Tuna boyuna getirerek orada yerleştiren Arpad Hanedanı İrnek'i ata tanımaktadırlar.

Hunların büyük kısmı Volga'dan batıya geçerken onlardan bir kısmı olduğu ileri sürülen Ak Hunlar 4. yüzyılda Batı Türkistan'a göçerek burada Ak Hun devletini kurmuşlardı. Ak Hunlar 441 senesinde Semerkand Buhara ve Belh çevresini ele geçirerek İran Sâsânî Devletiyle komşu oldular. Bir süre sonra Horasan'a sefer düzenleyen Türkler Sâsânî hükümdarı Şehinşah Firûz'u mağlup ettiler. Ak Hunlar bu parlak zaferden sonra tam bir asır Türkistan ve Afganistan'ın kudretli hakimi olarak hüküm sürdüler. 6. Asrın başlarında Ak Hunlar ülkelerini Göktürklere bırakmak zorunda kalarak onların tâbiiyeti altına girdiler.

M.S. 3. yüzyıl başlarında Türklerin Tabgaç Hanedanı Kuzey Çin'de güçlü bir siyasî teşekkül meydana getirerek Asya Hunlarının yerini aldı. Tabgaç hakimiyeti hükümdar Kuei zamanında (385-409) Pekin'e kadar uzandı. Bu durum Tabgaçların Çin'le çok fazla yakınlık kurmalarına ve onların hayatlarına alışmalarına yol açtı. O kadar ki bazı Tabgaç yabguları Çinlilere hayranlıkları yüzünden kendi halklarını ve kültürlerini hor gördüler. Bu durum Tabgaçların Çin kültürü ve Çin kalabalığı içinde eriyip gitmelerine sebep oldu. Onların yerine 4. asrın sonunda iktidar Avar hanedanının eline geçti.

Avar Türkleri önceleri Hun ve Tabgaç hanedanlarının hakimiyeti altında yaşıyorlardı. Tabgaç iktidarının zayıflamasıyla Orta Asya hakimiyetini ele geçiren Avar Hanedanı 4. yüzyıl sonundan 6. yüzyıl ortasına kadar devam etti. Avar kağanları hem doğuda hem batıda fetihler yapmışlar esas olarak Çin'le uğraşmışlardır. Avar Devleti Onabay Kağan zamanında Göktürklerin isyanı üzerine yıkıldı (552). Göktürkler karşısında uğranılan başarısızlık üzerine Avar kitleleri batıya doğru çekildiler.

558 yılında Sabarlar'ın hakimiyetini yıkıp Kafkaslara doğru ilerlediler. Buradaki İranlı Alanları egemenlikleri altına aldıktan sonra Bizans'a elçi gönderek yıllık vergi ve kendilerinin yerleşebilecekleri arazi istediler. Bu arada Dalmaçya'da ve Balkanlar'da geniş çaplı bir fetih hareketine giriştiler. Bizans İmparatoru Avar akınını durdurmak maksadıyla Aşağı Tuna havzasında başta Antlar olmak üzere bazı Slav ülkelerinde bir set kurmaya çalıştı. Fakat 562′de bu engeli rahatlıkla aşan Avarlar Bizans'la sınırdaş oldular. Avrupa içlerine büyük akınlarda bulundular. Bizans İmparatorunun vergi ödememesi üzerine Orta Karpatlara girdiler. 568′de bugünkü Macaristan'ı tamamen hakimiyetleri altına aldılar. Böylece Orta Avrupa'da büyük Avar İmparatorluğu kuruldu. Devletin sınırları Elbe Vadisi ve Alp Dağlarından Don Nehrine kadar uzanıyordu.

Avar Hakanlığının ikiyüz yıl kadar süren hakimiyeti devrinde en mühüm askerî teşebbüsleri İstanbul'u kuşatmalarıdır. 619 ve 626 yıllarında iki defa olmak üzere Sâsânîlerle ortak yapılan bu kuşatmalar çok şiddetli geçti. Surlar önünde çarpışmalar günlerce sürdü. Ancak Avar ordusu kuşatmadan donanması olmadığı için bir sonuç alamadı. Güç şartlar altında çekilmek zorunda kaldı. Avarların Bizans başşehrinde büyük heyecan uyandıran özellikle ikinci harekâtı tarihî birtakım hatıralar da bıraktı. Avarların çekildiği gün Bizans'ta bayram ilan edildi ve kiliselerde âyinler asırlarca devam etti. Diğer taraftan İstanbul kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması Avar Hakanlığının itibarını sarstı.

Tâbi kavimler başkaldırmaya ve dağılmaya başladılar. Uzun mücadeleler neticesinde Balkanlar Bulgaralara Tuna-Sava bölgesi Hırvat-Sloven gibi Slav kabilelerine Bohemya sahası da Çeklerin atalarına terkedildi. Zayıflayıp küçülmesine rağmen Avar Hakanlığı yaklaşık 170 yıl daha varlığını korudu. Fakat 791′den itibaren Frank İmparatorluğunun amansız hücumları sonunda tamamen ortadan kalktı(805). Parçalanan Avar grupları Doğu Macaristan ve Balkanlara dağılıp kısa zamanda Hıristiyanlaşarak ve dillerini unutarak yerli halk içinde eridi.

Türk sözünü ilk defa resmî devlet adı olarak kullanan ve onu bütün bir millete ad olarak vermek şerefini kazanan Göktürk Kağanlığı Doğu Sibirya'daki Yakut Türkleriyle batıdaki Ogur (Bulgar) Türklerinin bir bölümü dışındaki Türk asıllı bütün kütleleri kendi idarelerinde birleştirdiler.

Göktürklerin tarih sahnesine çıktıkları sıralarda Altay Dağlarının doğu eteklerinde toplu bir halde geleneksel sanatları olan demircilikle uğraştıkları ve Juan-Juan Devletine silah imal ettikleri bilinmektedir. 552′de Juan-Juan Devletinin çökmesi üzerine Göktürklerin boy beyi Uluç Yabgu'nun oğulları Bumin ve İstemi Kağanlar Ötüken merkez olmak üzere devleti kurdular. Avar Kağanlığını yıktılar. Bumin Kağan devletin doğu bölgesine İstemi Kağan da batı bölgesine hükümdar oldu.

Doğu Göktürkler siyasî bakımdan hep Çin'le karşı karşıya geldiler. Çin'le sık sık savaşlar yapılıyor arada uzun sürmeyen barış dönemleri geliyordu. Doğu Göktürk Devletinin başına Bumin Kağan'dan sonra sırasıyla İstemi Kağan Kara Kağan Mukan Kağan Tapo Kağan İşbara Kağan Çur Bağa Kağan Tulan Kağan Bilge Tardu Kağan Türe Kağan Şipi Kağan Çuluk Kağan ve Kara Kağan geçti. Bu Göktürk kağanları da önceki Türk hükümdarları gibi Çinli prenseslerle evleniyorlardı. Çinliler ise zaman zaman gönderdikleri elçilerle zaman zaman da bu Çinli hatunlar sayesinde Göktürk ülkesinde siyasî karışıklıklar ve parçalanmalar meydana getirebiliyordu. Nitekim Çinli İçing Hatunla evlenen Kara Kağan onun etkisinde kalarak Çin'e savaş açtı (630). Yapılan savaşlardan birinde Kara Kağan esir düştü ve Türkler Çin hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar.

Göktürklerin en buhranlı zamanında açılan bu savaş Kara kağan ve onbinlerce Türkün esareti ve devletin yıkılmasıyla sonuçlandı.

582′de Doğu Göktürk Hakanlığı'ndan kesin olarak ayrılan Ötüken Batı Moğolistan Aral Gölü havalisi Kaşgar Mâverâünnehir ve Merv'e kadar Horasan sahaları üzerinde hakim bulunan Batı Göktürk Hakanlığı'nın hakimiyeti de uzun sürmedi. Tardu Kağan'dan sonra ülke şehzadeler arasında taht kavgalarına sahne oldu. Nihayet 630 yılı Doğu Göktürklerinin olduğu gibi Batı Göktürklerinin de Çin hakimiyeti altına girdiği bir devir

630-680 yılları arasındaki 50 yıllık zaman Göktürklerin bağımsızlıklarını kaybettikleri bir mâtem devresi oldu. Her ne kadar Orta Asya'da Türkler varlıklarını dil inanç ve geleneklerini korumuşlarsa da müstakil bir devletten mahrumiyet Göktürkler için haysiyet kırıcı bir ıstırap kaynağıydı. Kitabelerden anlaşıldığına göre Göktürkleri bu felâkete düşüren sebepler üç noktada toplanmaktadır:

1. Sonra gelen devlet adamlarının kötü idaresi. Kağan bilge imiş cesur imiş buyrukları bilge imiş cesur imiş. Beyleri de kavmi de iyi imiş böylece ülkeyi tutup töreye göre tanzim etmişler. Sonra kardeşler oğullar kağan olmuş küçük kardeş büyük kardeş gibi olmadığı oğul babası gibi olmadığı için bilgisiz kağanlar tahta oturmuşlar buyrukları da bilgisiz fena imiş… Türk beyler Türk adını atmışlar Çin beylerinin adını almışlar. Çin hakanına boyun eğmişler elli yıl işlerini güçlerini ona vermişler.”

2. Türk kavminin yanlış tutum ve davranışı. Türk budunu… Sen aç olduğun zaman tokluğunu düşünemezsin tok olduğun zaman açlık nedir bilmezsin. Bu sebeple hakanın iyi sözlerine kulak vermedin yurdundan ayrıldın harap bitkin düştün. Müstakil hanlığına karşı kendin yanıldın. Doğuya gittin batıya gittin kutlu yurt Ötüken'i terk ederek gittiğin yerlerde ne yaptın? Su gibi kan akıttın. Kemiklerin dağlar gibi yığıldı. Türk budunu kendi hakanını bıraktı hüküm altına girdi. Hüküm altına giren Türk budunu öldü mahvoldu.”

3. Çinlilerin bölücü ve yıkıcı propagandası. Çin kavminin sözü tatlı hediyesi güzel imiş. Tatlı sözü güzel hediyesi uzak kavimleri yaklaştırır imiş. Sonra da fesat bilgisini orada yayarmış. İyi bilge kişiyi yürütmez imiş. Onun tatlı sözüne güzel hediyesine kapılan çok Türk kavmi öldü.”

Millet kendisine de şöyle sesleniyordu: Ülkeli bir kavim idim şimdi ülkem nerede? Hakanlı bir kavim idim hakanım nerede?” Bu düşünceler içindeki Türk prensleri zaman zaman ihtilâl girişimlerinde bulundularsa da hepsi kanlı bir biçimde bastırıldı. Bu hareketler arasında en hayret verici olanı 639 yılında Kürşad'ın ihtilâl teşebbüsüdür. T'ang imparatorunun saray muhafız kıtası subaylarından olan Göktürk prensi Kürşad Türk devletini diriltmek için 39 arkadaşı ile gizlice anlaştı.

Bazı geceler şehirde dolaşmaya çıkan imparator yakalanarak kaçırılacaktı. Fakat plânın tatbik edileceği gece ansızın patlayan fırtına yüzünden İmparator saraydan çıkmadı. Kararın geciktirilmesini mahzurlu gören Kürşad ve arkadaşları bu defa doğruca saraya yürüdüler. 40 Türk sarayı ele geçirip başkente hakim olmayı düşünüyorlardı. Yüzlerce muhafız telef edildiyse de dışarıdan sevkedilen orduyla başa çıkılamadı. Bunun üzerine saray ahırlarından seçme atları alarak Vey Irmağına doğru çekildiler. Ancak fırtına ve sel köprüleri de yıkıp götürmüştü. Irmak kenarında Çin ordusuyla savaşa tutuşan Kürşad ve arkadaşları birer birer ecel şerbetini içerek bu dünyadan göçtüler.

Kürşad liderliğindeki kırk yiğit başarısız kaldılarsa da Türk milletinin kalbindeki sönmez istiklâl ateşini tutuşturdular. Onlardan sonra bu ateşle yanan Türkler her fırsatta baş kaldırdılar. Birkaç kez daha başarısız ihtilâl girişiminden sonra nihayet 682 yılında Kutlug Şad etrafına topladığı Türklerle bağımsızlığını ilân etti. Dağılmış boyları bir araya topladı.

Bu sebeple İlteriş unvanını aldı. Çinli bir prensesle değil bir Türk kızıyla evlendi. Bilge Han ve Kültigin adında iki oğlu oldu. Kutlug ölünce yerine kardeşi Kapagan Han kağan oldu. Yirmiiki yıl saltanat süren Kapagan Kağan'ın ölümünden sonra ülke karışıklıklar içinde kaldı. Bunun üzerine İlteriş Kutlug Kağan'ın oğulları Bilge Han ve Kültigin birleşerek idareyi ele aldılar. Bilge Han kağan Kültigin ise ordu kumandanı oldu. Böylece Türk tarihinde ilk defa iki kardeş devlet idaresinde birlikte hareket etmiş ve hiçbir kıskançlık duymadan birbirlerine yardım etmiş oluyorlardı. Bilge Kağan ile Kültigin iç ve dış bütün tehlike ve tehditleri ortadan kaldırdılar. Başkaldıran herkese boyun eğdirdiler. Ülkenin milletin ve devletin birliği sağlandı.

Göktürkler devrinin en önemli eseri Orhun Âbideleri'dir. Göktürk yazısı ile yazılan üç âbide 725-735 yılları arasında diktirilmiştir. Burada Bilge Kağan ile kardeşi başkumandan Kültigin'in ve Bilge Kağan'ın kayınpederi olan Vezir Bilge Tonyukuk'un bir ara Çin esaretine düşen Türk devletini yeniden kalkındırmak için gösterdikleri gayretler anlatılır ve gelecek Türk nesillerinin bu tecrübelerden faydalanmaları istenir. Ayrıca istiklâl fikri verilir. 745′te Göktürklerin yıkılması üzerine Uygur hanedanı büyük Türk Hakanlığı tahtına geçti. Uygurlar devrinde Türkistan tamamen Türkleşti ve İranlı unsurlar dillerini bırakarak eridi. Bir kısmı da batıya çekildi. 840′ta kuzeyden gelen Kırgızlar Uygurları bugünkü Moğolistan'dan sürünce Doğu Türkistan'a yerleştiler. İlk Uygur hakanı olan Kutluk Bilge Kül Kağan atalarının inancındaydı.

Uygurlar devrinde Türklük bir din arayışına girdi. Aralarında Manihaizm Budizm hattâ Hıristiyanlık yayıldı. Bu devirde Türkler yerleşik medeniyete geçerek Doğu Türkistan'da pek çok şehir kurdular ve kurulu şehirleri genişlettiler. Uygur alfabesiyle binlerce eser tercüme edildi. Kâğıt ve matbaa kullandıkları için bazı kitapları günümüze kadar ulaşan Uygurlar bugünkü Moğolistan'ı kaybettikten sonra imparatorluk olmaktan çıktılar. Türkistan ve Kansu'da yaşayan bir Türk hânedanıyken 840′ta Karahanlı hakimiyetine girdiler.

468′den 965′e kadar diğer bir Türk kavmi olan Hazarlar Kuzey Karadeniz ve Kafkasya'da kudretli yüksek kültrülü bir hakanlık kurdular. Bir kısmı Müslüman olan Hazarların kağan denilen hakanları daha çok Musevî dinine girdiler ve bu dine giren yegâne Türk kitlesini teşkil ettiler.

Diğer taraftan Avarlar'dan sonra 10. asırda Peçenekler Balkanlar ve Karadeniz'in kuzeyinde güçlü bir devlet kurdular. Peçenekleri takiben Uzlar ve Kıpçaklar Avrupa'ya yerleşerek Balkanlar'da bir müddet hakimiyet sürdükten sonra Hıristiyan olup Slavlaşarak Türklüklerini kaybettiler.

8. asırla 13. asır arasında yaşayan en tanınmış Türk kavimleri Uygurlar Kırgızlar Kıpçaklar Karluklar Peçenekler ve Oğuzlardı. Uygurlar Göktürkler zamanında Altay Dağlarının kuzeydoğusunda yaşıyorlardı. 745′te Göktürk hânedanına son vererek kendi hânedanlıklarını kurdular. Göktürkler zamanında Baykal Gölü ile Yenisey arasındaki Sayan Dağları havalisinde yaşayan Kırgızlar daha ziyade mavi gözlü ve sarışın idiler. 9. ve 10. asırda Müslüman tüccarlar vasıtasıyla İslam'ı kabul ettiler. Kıpçaklar Büyük Kimek kavminin en önemli koluydu. 11. asrın ikinci yarısında Sirüderya (Seyhun) Irmağının kuzeyindeki bozkırın önemli bölümüne hakim oldular. Moğol istilâsı sırasında esir alınan genç Kıpçak Türkleri İslâm ülkelerine satılmıştır. Bunlar Bağdat Abbasî halifeleri Türkiye Selçukluları ve Eyyubîler'in hâssa ordularında hizmet etmişler ve 1250 yılında Mısır'da asırlarca devam edecek olan Memlûk Devletini kurmuşlardır.

Karluklar Göktürk İmparatorluğuna dahil en önemli Türk kavimlerinden birisiydi. Göktürkler zamanında Balkaş Gölü'nün doğu kıyıları ile Kara İrtiş Irmağı kıyılarında oturuyorlardı. 9. asrın ortalarından 13. asra kadar Ceyhun ve Tarım Irmağı ve Balkaş Gölü arasındaki Türk ülkelerini idare eden Karahanlı Hânedanı Karluk kavmindendir.

Oğuzlar Türk camiasının belkemiğini teşkil eden en mühim ve en büyük koldur. Tarihteki en büyük ve en muhteşem devletleri onlar kurdular. Göktürkler Selçuklular ve Osmanlılar Oğuzlar'ın birer koluydu.