Halkçılık Nedir

TÜRK DEVLETİNİN ANA NİTELİKLERİNDEN HALKÇILIK

Giriş
Atatürk’ün halkçılık ilkesini açıkça anlayabilmek için, Atatürk’ün görüşüne göre Halk deyiminin açıklığa kavuşturulması gerekir. Halk, kuşkusuz herhangi bir ulusun bugün yaşamakta olan insan topluluğunun ifadesidir. Ancak her insan topluluğu, Atatürkçü dünya görüşüne göre halk anlamına gelmez.

Atatürk’ün bizzat kendi el yazması Medeni Bilgiler Kitabı incelendiğinde, Atatürkçü halk görüşünden neyin kastedildiği anlaşılmaktadır. Atatürk’ün düşüncesindeki halk; bir ekonomik sınıflar bölümü değildir. Yani sömürenler veya sömürülenler diye bir ayırım yapılamaz.

Halk; sosyolojik bir kategori bölümü de değildir. Yani, tarihin derinliğinden itibaren sosyal toplumun gelişim aşamalarında görülen klan, kabile, aşiret, boy veya soylardan herhangi birinin karşılığı olarak da kabul edilemez.

Halk; idare edilen ahali anlamına da gelmez.

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir Tanımlamasının içinde halk ile millet birbiri içinde kaynaşmış ve bir bütün teşkil etmiş olduğu açıkça görülmektedir. Atatürk milletimizin bütün kesimini halk olarak kabul etmiştir. Yukarıda belirttiğimiz tanımlamasında halkçılık ilkesi ve milliyetçilik ilkesi kenetlenmiştir.

Millet tarihi bir süreç içerisinde bir millet olabilmenin şartlarını taşıyarak sosyal ve kültürel varlığını koruyup sürdüregelmiş insan topluluğudur. Halk ise bir milletin bugün yaşayan kesimidir.

Yine Atatürk Türk Milleti, Halk idaresi olan Cumhuriyetle idare olunur sözüyle, halkçı görüşünü, milliyetçilikle birlikte cumhuriyetçilik ilkesine bağlamıştır. Marksist sosyalizm yada komünizm anlayışı içindeki halk idaresi ve cumhuriyet deyimleri tamamen başka anlamlar taşımaktadır.

Marksist-Leninist düşünceye bağlı olanlar millet anlayışı yerine halklar, halk idaresi yerine proleterya diktatörlüğü, cumhuriyet yerine de tek partili, muhalefetsiz bir parlamento ve halkların devlete köleliği esasını koymuşlar ama, bu rejime gene de cumhuriyet diyebilmişlerdir.

Atatürkçü dünya görüşünde, Millet-Halk-Cumhuriyet deyimleri halkalar halinde birbirine en dengeli ölçüde takılmış bulunmaktadır. Egemenlik Kayıtsız ve Şartsız Milletindir görüşüyle milli egemenlik prensibine dönüşmüştür.

Atatürk’ün halkçılık ilkesini diğer siyasi ideolojilerin halkçılık görüşünden ayıran seçkin nitelik şudur: Genellikle bütün milliyetçilik hareketleri, halkçı olmakla beraber, siyasi programında halkçılık bulunan diğer ideolojiler milliyetçi değildirler. Örneğin; marksist, sosyalist ve komünizm ile idare edilen ülkelerin programlarında halkçı görüşe yer verildiği halde, milliyetçilik tamamen reddedilmiştir. Nitekim Türkiye’de 1970’li yıllarda gelişen Marksist ve Leninist yada Maoist fikir akımına kendini kaptıranlar, kullandıkları bütün slagonlarda halk deyimini çok bol kullanmışlardır. Ama, bunların sözcüsü aşırı sol dergi, gazete ve yayınlar milliyetçiliği açıkça reddetmişlerdir.

12 Eylül'den sonra birbiri peşine çökertilen ve sıkıyönetim mahkemelerinde hakkettikleri cezalara çarptırılan millet vatan ve devlet düşmanı sağcı ve solcu örgütler kendilerini halkçı bir kuruluş gibi göstermelerine rağmen asla Atatürk milliyetçisi olmadıklarını bizzat kanıtlamıştar; aşırı sağ ve sol örgütler milletimizi ve ülkemizi parçalamaya yöneldiklerini göstermişlerdir. Aşırı sağcılar, Türk Milletini ırkçılık güderek parçalamaya, aşırı solcular ise milletimizi Türkiye halkları sloganıyla bölmeye çalışmışlardır.

Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasından sonra meclisin ve bu meclisin çıkartığı hükümetin ilk anayasal belgesi olan 20 OCAK 1921 tarih ve 85 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu (Anayasa)”nunda halkçılık programı uygulanmasını kabul etmiş ve bir bildiri halinde yayınlamıştır. Program günümüze de ışık tutacak, TBMM hükümetinin hangi düşünceleri benimsediğini yansıtacak niteliktedir. Halkçılık programına göre, Türk halkı yayılmacılığın ve anamalcılığın (kapitalizmin) baskısı altındadır. TBMM'nin tek ve kutsal amacı Türk halkını yayılmacıların ve anamalcıların baskısından kurtararak egemen kılmaktır. Halkın içinde bulunduğu yoksulluğun nedenlerini ortadan kaldırmak, refah ve mutluluk getirmek meclisin başlıca amacıdır. Toprak eğitim, ekonomi, maliye, adalet, vakıf ve öbür bütün kurumlar halkın gereksinmelerine göre yenilenecektir. Bunun için gerekli siyasal ve toplumsal ilkeler, ulusun ruhundan alınacaktır. Yukarıda belirttiğimiz “ Hakimiyet Kayıtsız ve Şartsız Milletindir” görüş ve düşüncesi yasal hale getirilerek 1921 Anayasasına dahil edilmiştir.

2. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE HALKÇILIK VE DAYANDIĞI ESASLAR
Halkçılık; yönetimin ekonominin, siyasetin, devlet ve toplum düzenlemelerinin toplumdaki güçlülere varlıklılara, geleneksel birikimler kalıntılar sonucu ağırlık kazanan kişilere, kesimlere ailelere değil, güçsüzlere, emeği ile geçinenlere, halka dönük olmasıdır. Ama sınıf egemenliğini reddedir. Halkçılık cumhuriyetçilik ilkesinin içerdiği demokratik, özgürlükçü çoğulcu yönetimin yasalardaki bir hak olmaktan çıkarılıp halklaştırılmasını, işlerliğe kavuşturulmasını yönetimde, siyasette, kalkınmada, gelirlerin dağılımında, devlet ve ulus olanaklarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesini amaçlar. Bu amaç doğrultusunda devleti, önlemler almak, yasalar çıkarmak, düzenlemelere gitmek, engelleri ortadan kaldırmakla görevli kılar.

Halkçılık ilkesinde idare ve egemenliğin kaynağı millettir. Bu idare ve egemenliğin devletin vatandaşa, vatandaşın da devlete karşı olan ödevlerini iyi bir şekilde düzenlemesi yolunda kullanılması esastır.

Atatürkçülük’te Halkçılık yurdu, ayrıcalık iddialarından ve sınıf kavgalarından koruyan bir ilkedir. Halkçılığın;

1 nci Unsuru Demokratlık
2 nci Unsuru Milletin genel hakları dışında hiçbir kişiye veya topluluğa ayrıcalık tanımamak,
3 ncü Unsuru Sınıf mücadelesini kabul etmemektir.

Atatürkçü düşüncü sisteminde Halkçılık ile Demokrasi eş anlamlıdır. Nitekim Atatürk;” Demokrasi esasına dayalı hükümetlerde, egemenlik halka, halkın çoğunluğuna aittir. Demokrasi prensibi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olmayacağını gerektirir. Bu şekilde demokrasi prensibi; siyasi kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve yasallığına temas etmektedir. “ diyerek demokrasinin halkçılığın bir sonucu olduğunu vurgulamıştır.

Atatürkçü düşünce sisteminde Halkçılık anlayışı eşitliği öngörür çalışmaya değer verir. Milletin genel hakları dışında hiçbir kişiye veya zümreye ayrıcalık tanımaz. Atatürkçülük, yasalar önünde eşitliği gerektirir ve toplumun varlığını sürdürmesi için çalışmayı zorunlu ve üstün değer sayar.

Halkçılık, toplum hayatında hertürlü ayrıcalığı reddeder. Herhangi bir kişiye aileye veya zümreye yahut bir topluluğa ayrıcalık tanımaz. Kim olursa olsun, yasalar ve kamu kurumları önünde kesinlikle eşittir.

Atatürkçülük'te Türk halkının kanun önünde eşitliği benimsenmekle birlikte onun sorumluluğu da belirlenmiştir. Bu sorumluluğun esası “çok çalışmaktır.” Atatürk, kişilerin çalışmaması halinde toplumun yaşamasını ve varlığını tehlikede görür. Halkçılık ilkesine göre, Türkiye’de sosyal düzen kişinin çalışmasına dayanılarak korunabilir ve sürdürülebilir.

Atatürk Ne olduğumuzu bilelim. Kurtulmak yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız! Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır. Yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını çalışmaktan uzak geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur! O halde Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya ve hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir Diyerek halkçılık ve çalışmanın doğrudan ilişkisini açıkça ortaya koymuştur.

Atatürkçülük halkın ilerlemesini öngörür. Çalışmayı ilerlemenin temel esası olarak ele alır. Atatürk İtiraf ederim ki düşmanlarımız çok çalışıyor. Bizler onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim, teknik ve her türlü buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur Sözleriyle çalışmanın önemini vurgulamış, çalışmanın hangi nitelikte çalışma olması gerektiğini belirtmiştir.

Atatürkçülük kişilerin her konuda düşünür olması ve kendi haklarına sahip olması esasına her zaman sahip çıkar ve bu nedenle halkçılık anlayışında halkın siyasi yeteneklerinin gelişmesi ve bu yönden halkın siyasi eğitiminin, kendilerini halkın üstünde görenlere ve böyle bir davranışta bulunacaklara karşı güçlü önlem olarak milli müesseseler kurulmasını, bu milli müesseselerin kurulabilmesi için de halka siyasi terbiye verilmesini önerir. Bunu da demokrasiyi koruyan temel taşlardan biri sayar.

Halkçılık iç barışı öngörür ve sınıf mücadelesini reddeder. Atatürkçülük Türk toplumunda sınıflar arasındaki mücadeleyi başka bir deyişle sınıfların çıkar kavgasını kabul etmez.

Türk halkının sosyal yapısı sınıf kavgası için uygun olmayan bir yapıdadır. Çünkü halkın içinde çalışanlar arasında, bir çıkar çatışması yoktur. Mevcut sınıflardan biri olunca öbürünün de olması kaçınılmaz bir gerçektir. Atatürk Türkiye'de sınıfların çıkar kavgasından halkın yararına bir sonuç alınmayacağı inancındadır. Türk toplumunda sınıf farkının bulunmadığını her zaman ve her yerde söylemiş ve belirtmiştir. Çalışma hayatının gerektirdiği çalışma gruplarının oluşabileceğini, ancak bunların grup amaçlarına değil, toplumsal amaçlara hizmet etmesi gerekliliğini savunmuştur.

Halkçılık ilkesinde milli gelirin dengeli ve uyumlu olarak dağıtımında, yönetiminde kalkınmanın sağlanmasında, halk yararının gözetilmesinde görev devlet otoritesine aittir. Bu amacı gerkçekleştirebilmek için devlet, önlemler alacak ve yasalar çıkartacaktır.

Halkçılığı uygulamada esas, halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu yönden halkçılığı uygulamakta devlet-halk ilişkilerini düzenlemekte halkın şikayetleri önemli yer tutar.

Devlet işlerinin nasıl yürüdüğünü anlamak, halkın aydınlanma ihtiyaçlarının hangi noktalarda olduğunu göstermektedir. Atatürk Cumhuriyetin ilk yıllarında bu konuda şöyle demiştir.Şikayetler devlet teşkilatımızda daima esaslı bir yankı uyandırmalıdır. Hükümete gelen her başvuru ve şikayet sıradan memurların değil, bizzat bakanın veya bölgesinde valinin imzalayacağı, olumlu veya olumsuz olsun, gerekçelere dayanan bir cevapla karşılanmalıdır. Bu şikayetler tek tek incelenmekle beraber, bunların konularına göre sınıflandırıldıktan sonra, meydana gelecek tablonun toptan incelenmesi büyük halk tabakalarının hangi ıstıraplarla yüklü olduğunu gösterir

Yukarıdaki amaca ulaşmak için halkın şikayetlerini almak, doğruyu yanlıştan ayırmak, sınıflandırmak gerekir. Böyle bir çalışma halka dönük, halkla beraber, halk için çalışan bir halk hükümetinin yönetiminin sonuçlarını takip etmesini sağlar, bu halktaki etkisine göre, yönetimin bir tür kontrol sistemidir.

Bu uygulama, şikayet sahiplerinin şikayetlerinin giderilmesinden çok hükümetlerin icraatının genel olarak başarılı olup olmadığını gösterir. Ayrıca kamuoyunun hangi noktalarda aydınlatmaya ihtiyacı olduğunu da gösterir. Halk şikayetlerinin ve incelenmesinin, cevabının verilmesinin bir esasa bağlanması gerekir. Çünkü, güçlü olması zorunlu olan hükümeti zayıf düşüren önemli nedenlerden birisi de, halk şikayetlerinin kayıtsızlığa uğraması olarak değerlendirilmiştir.

3.Sonuç
Atatürkçü düşünce sisteminde halkın çağdaş koşullara göre yetiştirilmesi çalışması ve yaşaması devletin sosyal yardımlarından ve diğer imkanlarından yararlanması esastır. Buna göre halkçılık ilkesinin sosyal, siyasal ve ekonomik yönlerini şöyle özetleyebiliriz.

1. Halkın serbest iradeyle seçme ve aynı zamanda seçilme hakkını kullanmasını öngörür.

2. Halkın kendi yönetimine bizzat katılması, bu katılma oran ve kapsamının daha çok genişlelemesi için parti kurma, sendikalaşma, dernek kurma, kooperatifleşme, mesleki kurumlar oluşturma ve bu gibi teşkilatlanmalarla halkın örgütsel olarak demokrasiyi güçlendirmesi ve böylece çatışmaların yerine uzlaşmacılığın hakim kılınarak halkın kutuplaşmasını önler.

3. Milli egemenlik hakkının herhangi bir kişi, aile veya zümreye yahut topluluğa ait olmadığını, kayıtsız şartsız Türk Milleti’nin tümüne ait olduğunu kabul etmiş, herkesi yasalar ve kamu kurumları önünde eşit saymıştır.

4. Halkın ekonomik bakımdan güçlü olmasını ve bu güç unsurunu oluşturmak için çok çalışmanın gerekliliğini, çalışma gruplarının oluşmasını desteklemekte ve çalışma gruplarının toplumsal gelişmeyi desteklemesini öngörmüştür.

5. Ekonomik bakımdan güçsüz olan milletlerin, diğer milletlerin esiri olacağını kabul ederek, ekonomi alanında güçlü olmayı ve devletin bu konularda önlemler almasını ve yasalar çıkarmasını öngörür.