AZABLAR

Anadolu beyliklerinde donanma hizmetinde kullanılan asker. Osmanlı teşkilatında hafif yaya askeri. Azab, Arapçada evli olmayan, bekar erkek demektir.

İlk azab teşkilatını Aydınoğlu Umur Bey İzmir’de kurdu. Umur Bey Latinlerle yaptığı çarpışmalarda azab denilen donanma askerlerinden çok faydalandı. Osmanlılarda ise, henüz yeniçeri ocağı kurulmadan önce, azab teşkilatı mevcuttu. Azablar Anadolu’dan toplanmış dinç ve kuvvetli Türk gençlerinden meydana geliyordu. Bunlar; yaya, kale ve donanma azabları olmak üzere üç sınıftı.

Yaya azabları, harp vukuunda ihtiyaca göre 20 veya 30 haneden bir kişi alınmak suretiyle toplanırdı. Diğer haneler de seçilen bu azabların masraf ve iaşelerini karşılamakla mükellef tutulurdu. Askerden kaçmaması için her azabın bir kefili vardı. Kaçtığı takdirde masraf bu kişiden alınırdı. Azablar vergiden muaftılar. Kara savaşlarında düşmanın ilk saldırısını karşılamak azabların vazifesiydi. Düşmanı ilk önce ok yağmuruna tutan azablar, göğüs ğöğüse harbe girdiklerinde belli bir plan dahilinde iki yana açılırlar ve düşmanı topçu kuvvetleri ile karşı karşıya bırakırlardı. İşte bu anda Osmanlı topçusunun seri atışı sonunda düşmana öldürücü darbe indirilmiş olurdu.

Azabların Muharebe esnasında sayıları belirli olmayıp, düşmanın durumuna göre çok veya az olurdu. Ankara muharebesinde ve İstanbul’un fethinde 20.000 azab vardı.Otlukbeli savaşında Anadolu azabları 20.000 ve Rumeli azabları 10.000 kişiydi. Azablar kırmızı börk giyerlerdi. Silahları ise ok, yay ve omuzda asılı pala ile kalkandan ibaretti. Bazan da mızrak, yani kargı taşırlardı. Yaya azabları ilk dönemlerden 16. asır ortalarına kadar savaşlarda büyük hizmet verdiler.

On beşinci asrın başlarında azablar Osmanlı Bahriye teşkilatında da kullanılmaya başlandı. Bahriye azabları kabiliyetlerine göre kaptanlığa kadar yükselme imkanına sahiptiler. Bunların yedi-sekiz tanesi bir bölük sayılır ve bölükbaşısına “reis” denilirdi. Reisliğe ise “badhani” denilen yelkencilikten geçilirdi. Reisten sonra odabaşı ve ahçıbaşı gelirdi. Reis aynı zamanda gemi süvarisi olunca “vardiyan-başı” denilirdi. Süvari olan reis daha sonra kaptan olurdu. Ayrıca bölüksüz reis sınıfı vardı. Kıdemli yelkencilerin terfi sırası geldiğinde boş bölükbaşılık bulunmazsa, bunlara bir rütbe olarak reislik, yer açılınca da bölüklü reislik verilirdi. Deniz azabları arasında 150 kadar bölüksüz reis bulunurdu. Bahri azablarının bir kısmı tersanede bir kısmı da gemilerde hizmet ederlerdi. Gemilerde bulunanlara “Azaban-ı donanma”, tersanedekilere de “Azaban-ı tersane” denirdi. Azabların tersane yanında bir kışlaları vardı. Bugün buraya Azapkapı denilmektedir.

Ayrıca hudut kalelerinde yaya azablarından teşkil olunan bir azab birliği görev yapardı. Kale içinde oturan bu askerlerin bir kısmı ulufeli (maaşlı) bir kısmı timarlıydı ve her kalede belli bir mikdarı değişmez sayıda idiler. Ulufeli azab layık görülürse, timarlı olurdu. Azab teşkilatı, Sultan İkinci Mahmud Han döneminde kaldırıldı.