Tarım Ve Beslenme Sorunu

TARIM VE BESLENME SORUNU
2.Dünya Savaşı sonrası dönemde küresel tarımda, bazı açılardan büyük başarılar elde edildi. Dünyanın temel ekinleri olan Buğday, mısır ve pirinçte verim artırıldı ve dönemin büyük bir bölümü boyunca üretim nüfus artışının üstünde gerçekleşti. Gıda ürünlerindeki artışla birlikte, gerçek gıda fiyatlarında da genel olarak düşüş görüldü. En önemlisi kronik açlık azaltıldı. 1969’da her üç kişiden birisi açlıkla karşı karşıyayken günümüzde bu oran beşte birden az. (Tarım kaynaklarının korunması). Bu etkileyici ilerleme genellikle üretimde patlama yaratan teknoloji ve bilimsel ilerlemelere “yeni tohumlar, gübreler, tarım zehirleri ve geniş sulama altyapısı bağlanır. Ama gıda üretimindeki bolluğun pek de görünür olmayan bir kaynağı daha var: Üretimi azami seviyeye çıkarmak amacıyla doğal kaynakların azami derecede kullanıldığı ve bozulduğu bir başka deyişle sürdürülebilir olmayan tarım. ( Tarım kaynaklarının korunması, s.95)

Gezegenimizde doğal kaynakların harcanması açısından en büyük sorumlulardan birisi tarımdır. Tarım uygulamaları her yıl büyük değerlerde humusu yok ediyor, kıtaların yer altı rezervlerini tüketiyor ve bitkilerin genetik maddelerini yok etmektedir. Günümüz tarımında yenilebilir kaynakların yenilenme oranlarından çok daha büyük ir hızla kullanılması ve kaynakların yenilenmesi için yeterince çaba gösterilmemesi nedeniyle, tarımın kaynakları hızla azalmaktadır.

Kaynakların elli yıldır aşırı derecede kullanılması sonucunda pek çok bölgede doğal rezervler tükenmeye başladı.

Günümüzün giderek hızlanan kaynak tüketimi üretimin 1950-1984 arasındaki hızlı artışına karşın son dönemde üretimde gerileme olduğu ve gıda talebinin arttığı bir dönemde yaşamaktayız. 30 yılı aşkın bir süre boyunca nüfus artışının kolayca üzerine çıkan bir tahıl çıktısı artık nüfus artışının çok gerisinde kalmıştır.

Günümüzde 5,7 milyarı bulan dünya nüfusunun 2020 yılında 8 milyara ulaşması bekleniyor. Bu artışın neredeyse tamamı üretimi arttırma olanaklarının özellikle düşük olduğu gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşecek. Nüfus artışının yanısıra görülecek olan kentleşme ve gelir artışı gıda talebinde daha büyük bir patlama yaşanmasına neden olacak – uzmanlar önümüzdeki 25 yıl içinde gıda talebinin tüm dünyada yaklaşık %64 ve gelişmekte olan ülkelerde neredeyse % 100 oranlarında artacağını tahmin ediyorlar.

Yani yirmibirinci yüzyıla yaklaştığımız bu dönemde küresel tarım iki mücadele kaynağıyla karşı karşıya: Giderek artan küresel gıda talebini karşılamak ve bunu kaynak bozulmasına veya aşırı tüketime yol açmadan yapmak ( Tarım kaynaklarının korunması s.94).

Bur sorunun nasıl aşılacağı henüz çözülememiştir. Çünkü 1960’lı ve 70’li yıllardaki tarımsa verimde yaşanan sıçramalar, tekrar edilemeyecektir. Çünkü günümüzde eskisi kadar bol su yok, kimyasal tarım zehiri kullanımı hem çiftçinin zehirlenmesine hem de tarım eko sisteminin dengesinin bozulmasına yol açtı.

Çevre dostu tarım yöntemlerine duyulan ilginin giderek artması olumlu bir gelişme. Toprak sağlığını geliştirme, tarım zehiri kullanımını azaltma, su tasarrufu yapma ve genetik biyoçeşitliliği koruma amaçlı önlemleri artık yalnızca birkaç ileri görüşlü çiftçi ya da bilimadamı değil, ulusal hükemetler ve uluslar arası kurumlar da benimsemektedirler. Ama gıda üretiminin sürdürülebilir bir temele dayandırılması için gerekli çabayla karşılaştırıldığında bu girişimler sayıca yetersiz ve küçük çaplı olarak görülmektedir. Günümüzde tarımın kendi olanaklarıyla yaşamasını ve geçmiş yılların kaynak borcunu geri ödemeye başlamasını sağlayabilecek tek şey sürdürülebilir tarım uygulamalarını gerçekleştirmektir. (4. Tarım kaynaklarının korunması):

DAHA AZ TOPRAK, DAHA ÇOK GIDA

Yüzyıl önce daha fazla gıda üretmek için, ekili tarım alanlarının arttırılması gerekli idi. Yani toprak en önemli tarım kaynaklarından birisiydi. Ama yüzyılın ortalarından itibaren tarımsal girdilerin (gübre, makineleşme, tarım zehirleri, sulama ve geliştirilmiş tohumlar) gıda üretiminde aşırı bir artış yaratmasıyla birlikte tarım alanlarının göreceli önemi azaldı. Günümüzdeyse, verimde yaşanan durgunluk ve gıda gereksiniminin artması karşısında tarım alanı yeniden önem kazanmaya başlamıştır.

Kişi başına düşen rakamlar gözönüne alındığında karşımıza daha korkutucu bir tablo çıkıyor. Kişi başına düşen hasat yapılmış tarım alanlarında ellilerden bu yana, sürekli bir azalma yaşanıyor; son on yılda %25 oranında bir düşüş görülmektedir. (5 Tarım alanlarının korunması). Kısacası talebin sürekli artması karşısında tahıl stokları azaldı ve 1995 te bilinen en düşük seviyeye indi.

Özellikle son zamanlarda kentleşme çoğunlukla en iyi tarım alanların pahasına oluyor. Tarih boyunca şehirler verimli tarım alanlarının yanında kurulmuşlardır. Şehirlerin büyümesiyle birlikte, ülkelerin en verimli topraklarının bir kısmı üretimden çıkmaktadır. (6 Tarım ...........)

Dünyanın önemli bir sıcaklık artışı yaşaması durumunda da tarım alanlarında kayıp yaşanacaktır. Küresel ısınmanın 2100 yılına kadar deniz seviyesini 10-120 santimetre yükseltmesi bekleniyor. Dünya bankasının gerçekleştirdiği bir çalışmada deniz seviyesinin 50-100 cm.yükselmesi durumunda Çin’de 48 şehri de içine alan 92 milyon hektar alan sular altında kalacağı tahmin edilmektedir. (7 Tar.Kay.Kor.)

Bütün bunların yanında ormanların tarım amacıyla açılmaması, bir sera gazı olan karbonun atmosferde büyük miktarlarda verilmesine ve küresel ısınmanın artmasına yol açabilir. Ayrıca küresel toprak bozulması da tarım sorunu açısından önemli bir etken olmaktadır. Dünyada bitki yetişen alanların neredeyse altıda birinde II.dünya savaşından bu yana çeştili düzeylerde toprak bozulması yaşandı. Bu kötü kullanımın neredeyse yarıdan fazlası tarım ve hayvancılıktan, ya da ormanların tarım alanlarına dönüştürülmesinden kaynaklanıyor.

En yaygın toprak bozulması şekli olan erozyon sebebiyle de tarım alanlarının kaybolmasına sebebiyet vermektedir. Rüzgar ve su erozyonu sebebiyle kaybedilen toprak miktarı gün geçtikçe artmaktadır. Tarım alanlarından su erozyonu ile sürüklenen fosfor ve azot sonunda ırmak, göl ve okyanuslara giderek su yosunlarının büyümesine ve balıkların ölmesine neden oluyor. Ayrıca sanayi kirliliği taşıyan suların tarım alanlarında kullanılması sebebiyle bu kimyasal olarak kirlenmiş su ile sulama yapılan tarım alarlarında da ciddi biçimde problemler olmaktadırlar.

SU SORUNU

Küresel su kaynaklarının bolluğuna rağmen, bölgesen düzeyde su kıtlıkları giderek yaygınlaşıyor.

Kimi bölgelerde tarım, su için diğer sektörlerle giderek daha çok rekabet etmek zorunda kalmaktadır. Kentsel ve kırsal olan rekabeti özellikle, dünyanın en çok sulanan bölgesi olan Asya’da yoğunlaşacak (8 Tar.Kayn.Kor.)

İklimdeki ısınmanın hem yağışı, hem de buharlaşmayı arttırması bekleniyor. Bunun tarımsal ve bölgesel etkileri nem artışı ve sıcaklık artışından hangisinin baskın geleceğine bağlı olacaktır. (9 Tar.Kay.Kor.). Ayrıca yağışların daha değişken ve kuraklığın daha yaygın olması bekleniyor.g enel olarak tarımın daha çok gelişmekte olan ülkelerde etkileneceği ve daha yüksek bölgelerde bulunan ülkelerin gıda üretiminde artış olacağı tahmin edilmektedir.

Tarım suyu üzerindeki baskıların giderek artmasına rağmen sulama sisteminin çoğunda büyük miktarlarda su israf edilmektedir. Sulama için kullanılan suyun, yarısından daha azı ekinlere ulaşabilmektedir. Su tasarrufu sağlayarak çözümlerin çoğu büyük yatırımlar ya da gelişmiş teknolojiler gerektirmiyor. Pirinç çeltiklerinin sürekli sulanması yerine aralıklarla sulanması yerinde çok az bir düşüş olmasıyla beraber kullanılan suda % 40 oranında bir tasarruf sağlanmaktadır. Ayrıca kullanılan suyun yeniden kullanımı da büyük ölçüde su tasarrufu sağlayabilmektedir. Örneğin israilde işlenmiş atık suyun % 70 oranında sulamada kullanılması ve aKahire’nin 2025 yılındaki atık su potansiyelinin şu anda Mısır’ın tarımda kullandığı suyun % 83’ü kadar olabileceği tahmin edilmektedir.

TARIMDA ZARARLI SORUNU

Modern zararlı kontrolü yöntemleri, tarımsal sorunlara karşı körce bir yaklaşımın tarım kaynaklarını bozabileceğini göstermektedir. Zararlılar yönünden kayba uğrayan çiftçiler genellikle, düşüncesizce bir initam duygusuyla hareket ediyor ve hasara neden olan ayrık otu, böcek ve bakterilere saldırıyorlar. Ama bu yöntem zararlıları kontrol etmek yerine yok etmeyi hedefliyor ve tarım ekosisteminin istikrarlı bir şekilde işlemesi için gerekli doğal dengeyi bozuyor.

Zararlılara karşı tarım zehiri kullanılması, zararlıların bu kimyasal maddelere karşı kısa sürede direnç kazanmaları, daha yüksek dozlar kullanılmasını ve en sorund a da aynı kontrol düzeyini tutturabilmek için yeni ürünler geliştirilmesini gerektiriyor. Ayrıca aşırı ilaç kullanımı, zararlıların doğal düşmanı olan faydalı böcekleri de yok ederek tarım eko sisteminde bozulma yaratabilmektedir.

TARIM KAYNAKLARININ KORUNMASINDA İZLENECEK YOL

Bu yüzyılda dünya nüfusunun beslenmesi için tarım kaynaklarını kötü şekilde kullanmaktan vazgeçilmelidir. Tarımın temellerinin korunması için tarım alanlarının ve toprağın korunması, su tasarrufu ve zararlı yönetimi konusunda önlemler alınması gecelemektedir. Tanımı sürdürülebilir bir yola sokacak üç politik girişim dizisi olduğu söylenebilir: (1) Sürdürülebilir olmayan tanımı teşvik eden mekanizmaların kaldırılması (2) sürdürülebilir tarımı teşvik edecek mekanizmaların geliştirilmesi. (3) Sürdürülebilir tarım konusundaki bilgi tabanımızın genişletilmesi.

Tarım alanlarının korunması için ülkeler tarafından yatırımlar yapılması da gerekebilir. Toprağın tehlikeli derecede kıt olduğu durumlarda tarım alanlarının başka kullanımlara dönüştürülemis yasaklanmalıdır.

Toprağın korunması konusunda da acilen arştırmalar yapılması gerekmektedir. Ayrıca kimyasal madde kullanımını asgariye indirecek tarım ekosisteminin doğal kaynaklarıyla birlikte çalışacak zararlı yönetimi stratejileri konusunda çalışmaların genişletilmesi de, aşırı tarım zehiri kullanımının yol açtığı zararları ve ekosistem dengesizliklerini azaltacaktır.

Tarımsal üretimden yararlanma oranını arttırmanın bir yolu da hasat sonrasında yaşanan israf düzeyini azaltmak. Bozulma, dökülme ve kemirgen veya böceklerin yol açtığı hasarlar nedeniyle hasat yapılan gıdanın % 20’den fazlası sofralar ulaştırılmamaktadır. Bu kayıpların azaltılması, tarım kaynaklarının üzerine daha fazla yüklenmeden gıda miktarının arttırılmasını sağlayacaktır.

Gıda kullanım etkinliğini arttırmanın yollarından birisi de et tüketiminin azaltılmasıdır. Her yıl dünyada üretilen tahılın % 38’inin hayvanları beslemek için kullanılması verimsiz tahıl kullanımlarından biridir.

GIDA SORUNU

Son kırk yıl içinde hem karadan, hem de denizden temin edilen gıdaların miktarında bundan önce hiç rastlanmamış oranda artışlar kaydedilmiştir. Bugün ise bu artış yerini durgunluğa hatta azalmaya bırakmıştır.

1950 ile 1984 yılları arasında dünya üzerindeki tahıl üretimi 2,6 kat artmıştır. Böylece tahıl üretimi nüfus artışının çok üzerine çıkmış ve kişi başına düşen tahıl % 40 oranında çoğalmıştır. Dünya balık rekoltesindeki gelişmeler ise çok daha parlak olmuştur. Aynı yıllar içerisinde 4,6 katlık bir artışla kişi başına düşen balık miktarırı bir kat daha artmıştır. Bu gelişmeler sonunda dünya üzerindeki açlık ve beslenme açığı belirli oranda kapanmış ve günün birinde açlığın tamamen ortadan kaldırılabileceği ümidi yayılmıştır. (10 Gıda sorunu.)

gıdasız kalma tehlikesinin gittikçe daha fazla arttığı dünyamızda, kişi başına düşen tahıl üretimi gelişmenin önemli bir göstergesi haline gelmiştir. Bu ölçüt hem daha fazla gıdanın elde edilmekte olduğunu, hem de nüfusta bir düşüş olduğunu ifade etmektedir. Yani hem fazlalaşmakta olan nüfusun, hem de artan zenginliğin bir işaret olmaktadır. Zira zenginlik dolaylı olarak hayvancılıktan sağlanan ürünlere olan talebi arttırır. Hayvancılığın gelişmesi için de tahıl üretiminin artması gereklidir.

Gerçek şu ki dünya tahıl üretimi, artmakta olan insan nüfusunu besleyecek kapasitede değildir. Elde edilmekte olan gıda miktarı ile, insan nüfusu arasında bir denge tesis edilmesi görevi çftçilerden çok aile planlamacılarına düşmektedir. (10 Gıda sorunu)

Son yıllarda haddinden çok balık avlanması ve otlakların kapasitesinden daha fazla hayvan beslenmesinini ve ekilebilecek alanların adeta en üst sınırına kadar gelinmiş olmasının ortaya çıkması gelecek açısından karanlık bir tablo önümüze çıkarmaktadır.

Kara ve denizledeki besin sistemleri hakkında elde edilmiş olan son veriler hızlı nüfus artışına acilen bir çözüm bulunması gerektiğini, ortaya koymaktadır. Ülkelerin ihtiyaçları dünyadaki biyolojik sistemlerin sınırlarını zorladıkça sahip olduğumuz temel kaynaklar tükenmektedir. Burada çözülmesi gereken problem sadece hızlı nüfus artışını durdurmak değil, büyümenin yaşam standartlarını düşürmeden nasıl sağlanabileceğidir. Ekilebilir alanların genişlemediği dünyamızda hektar başına düşen tahıl miktarını nüfusun artış hızıyla, dengede tutarak sadece mevcut nüfus beslenebilir. Üretimde artışın hemen hemen olmadığı günümüzde tahıl üretiminin 1984 yılından beri düşüş yaşadığı göz önüne alındığında, yapılabilecek tek şey nüfus artışını önlemek hatta azalmasını temin etmektir. Aksi taktirde açlık yayılacak ve çok fazla insan ölecektir. (11 Gıda Sorunu)

Ülkelerin nüfus planlamasındaki en büyük boşluk dünyanın kaldırabileceği yükün göz önüne alınmamasıdır. Yöneticiler ülkelerin yetiştirebileceği besin miktarını hesaplamak ve bu gerçeği nüfus planlamasının içinde ele almak zorundadırlar. Bir ülkenin taşıyabileceği yükün hesaplanması ve bunun sosyal maliyetinin bilinmesi, daha küçük ailelere doğru gidişi hızlandıracaktır.

Giderek azalan gıda üretimine karşı getirilebilecek sistematik çözümler, nüfus artışını durdurmak, tarımı destekleyen doğal sistemlerin tahribini önlemek ve tarıma yatırım yapmaktan geçmektedir. Tarımı destekleyen doğal sistemlerin korunması erozyonun, toprağın oluşumundan dah hızlı bir hale gelmesinin önlenmesi, genlerin biyolojik çeşitliliğnin muhafaza edilmesi, ürünlere zararv eren ultraviyole ışınları süzen ozon tabakasının korunması gibi önlemleri almak gerekmektedir. Beslenmemizi garanti altına almak istiyorsak iklim değişikliğine ve hava kirlenmesine engel olmak zorundayız. (12 Gıda sorunu)

Son yirmi otuz yılda görülen nüfus ve çevre eğilimlerinin artık sürdürülemeyeceğini çevrebilimciler ve bilim adamları uzun zamandır söylemektedirler. Bazı bilim adamları, kötü çevre yönetiminin etkisini, kirlilik kaynaklı hastalık salgıları ve ölüm oranlarındaki büyük artışlarda göstereceğini düşünmektedirler. Fakat gelişmelere küresel düzeyde bakıldığında, süreğinden nüfus artışı ve kötü çevre yönetiminin temel göstergesi yakın zamanda yaşanacak gıda kıtlığı olabilir. (13 Tarih hızlanıyor)

Çevresel açıdan sürdürülebilir bir küresel ekonomik yaratmak için gerekli olan şeyler insan doğum ve ölüm oranlarının dengede tutulması, Toprak erozyonu, doğal yeni toprak oluşum oranı, ağaç kesimi ve ağaç dikme oranı, yakalanan balık ve balık yataklarının sürdürülebilir verimini bir meradaki sığır sayısı ve meranın kapasitesinin, su kullanımı ve su yataklarının yeniden dolma durumunu göz önünde tutmak gerekmektedir. (14 Tarih hızlanıyor)

Gelecekte dünyanın besin ihtiyacı dengesini etkileyen başlıca konular toprağın ve suyun sürdürülebilir kullanımıdır. Dünya tarım alanlarının bir bölümü erozyona öylesine müsait bir durumdadır ki uzun vadede buraların ekimi sürdürülemez bir noktaya gelecektir. Bu toprakların erozyona uğrayıp verimden düştükten sonra insanlar tarafından terk edilmesi gelecekte gıda sorununu daha fazla hissedilmesine sebep olacaktır.

Dünyanın 1990’lı yıllarda sulanabilir toprak artışının durduğu yeni bir evreye girmiştir. Dünyanın bazı yerlerinde az sayıda sulama projesi gündeme gelmiştir. Bunlardan bir tanesi Türkiye’de bulunan GAP projesidir. Fakat buna rağmen dünya çiftçileri hem kişi başına düşen tarım alanı hem de sulam alanlarındaki sürekli bir azalma ile karşı karşıyadırlar. (15 Beyin sıkıntısı olasılığına karşı)

İnsanoğlu tarih boyunca üç temel besin kaynağına bağımlı olmuştur. 1. okyanuslardaki balık yatakları, meralar, tarlalar iki temel doğal sistem olan okyanus yatakları ve meralar konusunda görüldüğü kadarıyla dünyanın başı beladadır. Okyanuslardaki avlanma miktarı, yüzyılın ortalarından bu yana yaklaşık beş kat artarak sürdürülebilir verim sınırına ulaşmıştır. Artık aşırı avlanma istisna değil kural olmuştur. Aynı şeyi meralar içinde söyleyebiliri. (16 Dokuz milyar insanı beslemek)

Bugün bazı insanların çok fazla bazılarının ise çok az beslenebildiği, besin açısından bölünmüş bir dünyada yaşıyoruz. Bu durumların her ikisi kötü beslenme örnekleridir ve ne gariptir ki, aşırı beslenip şişman olan insanlar da, yetersiz beslenip zayıf olan insanlar da aynı sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadırlar. Hastalığa karşı hassasiyetlerinin artması, ortalam yaşam sürelerinin azalması ve verimin düşmesi. (17 Dokuz Milyon İnsanı Beslemek)

Son yıllarda sanayileşmiş ülkelerdeki yaşam tarzları rahatlaştıkça aşırı kilolu insanların nüfustaki oranı da artmıştır. Alınan besin enerjisi tüketilen enerjiden fazla olunca şişmanlık ortaya çıkmaktadır. Bu durum aşırı gıda alımı ve yetersiz egzersiz yada her ikisinden de kaynaklanabilir.

Aşırı kilolar yüksek tansiyon, kroner kalp hastalıkları, felç, diabet (şeker hastalığı) ve çeşitli kanser türlerinden ölme riskini arttırmaktadır. ABD’de şişmanlık sigaranın ardından ikinci sırada gelen lüm nedenidir. (18 Dok.Mil.İns.Bes.)

Terazinin diğer kefesinde ise yetersiz beslenenler vardır. BM Gıda ve Tarım Teşkilatı tarafından ulusal beslenme araştırmaların dayanılarak yapılan tahminlere göre, gelişmekte olan ülkelerde 841 milyon kişi temel protein enerjisi eksikliğinden zarar görmektedir. Bu insanlar ihtiyaçları olan proteini, ya da kaloriyi veya ikisinin birden yetersiz düzeyde almaktadırlar. Bebekler ve çocuklar gelişmeleri için ihtiyaç duydukları gıdalardan mahrum kalmaktadırlar. (19 Dok.Mil,İns.Bes.)

Dünya ülkeleri ekonomik açıdan birbirlerine bağımlı hale geldikçe açlığın da çehresi değişmiştir. Bir zamanlar kötü geçen hasat mevsimleri gibi coğrafi nedenlerden ortaya çıkan açlık vakaları, artık düşük verim ve düşük gelir gibi ekonomik nedenlerle de ortaya çıkmaktadır. Bu durum köylerde yaşayan fakat yeteri kadar besin üretemeyen veya şehirde yaşayıp yeteri kadar besin alamayan insanlarda görülmektedir.

Yoksul insanların yaşadığı açlık, coğrafi nedenlerden kaynaklanan geleneksel açlık anlayışından daha azg öze çarpmaktadır.

Dünyadaki aç çocuklar iki bölgedi toplanmışlardır. Buralar hindistan ve Orta ve Güney Afrika’dır. Bebek ve çocukların kötü beslenme özellikle önem taşıyan bir sorunudur. Çünkü çocukların fiziksel gelişimini engelleyen her faktör, zihinsel gelişimlerini de engelleyebilmektedir. Kötü beslenme, sadece insanların yaşdığı zorluklarla ölçülen yüksek toplumsal maliyetlere neden olmakla kalmamakta, aynı zamanda bir ülkenin en değerli kaynağı olan insan nüfusunu da azaltmaktadır.

Son elli yıl içinde dünya üzerindeki kötü beslenme oranı büyük ölçüde azalmıştır. Bunun en büyük nedeni kişi başına düşen gıda üretiminin artmasıdır. Gelişmekte olan ülkelerin insanları arasındaki en yaygın ekonomik faaliyet tahıl üretimi olduğu için, kişi başına düşen tahıl üretiminin artması hem verimin hem de tüketimin artması anlamına gelmektedir.

Kişi başına düşen tahıl tüketimi ülkelere göre büyük değişiklik gösterdiği için besin yeterliliği konusunda net bir gösterge değildir. Bir kişi için yıllık tahıl tüketim miktarı 200-900 kg. Arasında değişmektedir. Dünyanın en sağlıklı insanları ise bu sıralamanın üst basamaklarında değil, ortalarında yer almaktadır. Örneğin ortalama bir kişinin yılda 400 kg tahıl tükettiği İtalya’daki ortalama yaşam süresi, iki kat daha çok tahıl tüketen ve kişi başına çok daha fazla sağlık harcaması yapan ABD’den daha uzundur. Besin çemberinin en üstünde bulunan insanlar genellikle yağ yönünden zengin etlerin aşırı tüketimi, nedeni ie sağlık sorunları yaşamaktadırlar. (20 Dok.Mil.İns.Bes.)

Günümüzde açlığın hala ver olması, düşük gelir ve yoksullukla kendini gösteren düşük verimin sonucudur. Daha çok alanı ekime açarak dünya tahıl üretimini arrtırma seçeneği artık ortadan kalkmıştır. Özellikle 1981’e kadar sürekli genişleyen tarım alanları bu tarihten sonra, toprakların yasa dışı amaçlarla kullanılması toprakların erozyon nedeniyle kaybedilmesi, ya da soya fasulyesi gibi diğer ekin türlerine açılması sonucu topraklarda bir azalma meydan gelmiştir.

Tahıl ekili alanlarda son elli yılda yaşanan artış daha çok sayıda arazinin tarıma açılmasından ve sulamanın artmasından kaynaklanmıştır. Her iki uygulama kurak alanların ekilebilmesini sağlamış ve farklı türde ekinlerin ekilebilmesini kolaylaştırmıştır. Bazı bölgelerde sulama ve erken olgunlaşan türlerin ekimi sayesinde buğday ve pirinçte çifte hasat yapılması olağan hale gelmiştir. Bu kazançlar tarım dışı kullanım, toprak erozyonu ya da diğer nedenlerle oluşan toprak kaybını biraz olsun dengelemiştir.

Tarım dışı kullanımlar, toprak erozyonu ve diğer toprak bozulmasıyla kaybedilen tahıl ekili alanlarının yanı sıra, büyük miktarda tahıl alanı da, en önemlisi soya fasulyesi olan yağlı tohum bitkilerine yenik düşmektedir. Düşük gelirli ülkelerde gelirler arttıkça yemek yapımında kullanılan bitkisel yağ talebi de artmıştır. Bunun için dünya genelinde yaşanan soya fasulyesi talebini karşılayabilmek için tahıl alanlarının feda edilmiştir. (21 Dok.Mil.İns.Bes.)

Artması beklenendünya nüfusunun yeterli biçimde doyurabilmek, modern uygarlığın karşılaştığı en zorlu mücadelelerden birisidir. Bu mücadele sonucunda, daha çok aç kalan ve kötü beslenen ülkelerde nüfus artışını kontrol altına alınmalı, sağlaksız düzeyde hayvansal ürün tüketen insanları besin çemberinin aşağılarına çekmeli, tarım alanlarını ve tarım kaynaklarını korumalı, toprağı, suyu verimli biçimde kullanılması sağlanmalıdır.

Tüm canlılar gibi insanın da yaşaması gelişmesi ve mutluluğu yaşadığı ortamın gelişmesine ve dengesine bağılıdır. İnsanlar olayları genellikle salt günlük çıkarları açısından değerlendirerek dikkate almamaktadırlar. Ancak son yıllarda çevre sorunlarının tüm canlıların asğlık ve yaşamını tehlikeye sokacak boyutlara ulaşması bu bakış açısında bazı değişmelere yol açmıştır. Nitekim çevre sorunlarının boyutlarındaki genişleme, bazı doğal kaynakların tükenme sınırına ulaşırken, içilen sudan, solunan havaya kadar sağlıksız bir ortam yaratmıştır. (21 Çevre Bilimlerine giriş s.19)

Tarım genel anlamda yeryüzünün belli başlı üretim şekillerinden en gerekli yaygın olanıdır. Bu nedenle tarımsal topraklar da en önemli doğal kaynakları oluşturmaktadır. Bitki ve hayvan yetiştirmek amacıyla gerçekleştirilen tarım etkinliklerinin temel hedefi insanların gereksinim duyduğu besin maddelerini asğlamaktır. Bu bağlamda tarımsal etkinlikler, insan yaşamında demografik, toplumsal ekonomik ve çevresel bir çok etkiyi yaratabilmektedir. Nitekim bir yandan hızlı nüfus artışı, diğer yandan yüşüm düzeyindeki gelişmelere paralel artan besin talebi, daha çok tarımsal alandan ve daha verimli bir şekilde tarımsal etkinliklerin gerçekleşmesini zorunlu kılmaktadır. (22 Çev.Bil.Gir. s.53-54)

Hızlı nüfus artışı ve bu nüfusa yeterli ve güvenli gıda bulabilme sorunu, dünyanın özellikle gelişmekte olan ülkelerin en önde gelen sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Tarımsal üretimdeki bütün gelişmelere karşılık dah yetersiz, hiç beslenemeyen y ada düzenli beslenemeyen önemli sayıdaki insan vardır. Bu insanların yakın gelecekte yeterli ve düzenli besleneceklerine dair somut bir gösterge de yoktur. Nüfus özellikle gelişmekte olan ülkelerde hareketli yapıya sahiptir.

Nüfus artışı, bu nüfusu besleyebilme çabaları ve kentleşme hızı yan yana geldiğinde gelişmekte olan ülkelerin kolay kolay kaldıramayacağı bir ekonomik yükün yanında ciddi çevre sorunları da gündeme gelmektedir. Çevre sorunları yeni tarım alanları açma, tarımda ileri teknikleri yanlış ve abartılı kullanma, sanayileşmede çevre şartlarına dikkat etmeme ve aşırı kentleşme sonucu olarak hava, toprak su ve gürültü kirliliği şeklinde kendii göstermektedir. (22 Nüfus Çevre ve Kalkınma Konf. S.55)

Dünya çapında baktığımızda, gelişmekte olan ülke nüfuslarının yaklaşık beşte biri kronik eksik beslenme sorunu ile karşı karşıyadır. Kötü beslenmenin özellikle fakir ve yeteri kadar gıda üretemeyen ya da satın alamayan kesimleri ve bu ülkelerin marjinal kesimlerinde yaşayan ya da yetersiz çevre koşulları içinde özellikle temiz su ve temel ihtiyaçlarını karşılayamadanyaşayan grupları etkilediği bilinmektedir. Kötü beslenmeye eklenen yetersiz asğlık hizmetleri nedeniyle bu grupların kazançlı işlerde çalışma kapasiteleri düşmekte ve sosyal ve ekonomik problemler artış göstermektedir. (23 Nüfus Çev. Ve Kalk. Konf. S.59)

Dünya nüfusunun bu kadar hızlı artmasına karşılık beslenmenin ana kaynağı olan dünya tarım alanları üst sınırına 1950’li yıllarda ulaşmıştır. Yeryüzü kara alanları içinde tarım alanlarının oranı % 11,7’dir. Bu alanlarda tüm insanların temel gıda maddeleri üretilmek zorundadır. Tarım alanları üst limitine ulaştığımız halde beslenme ve giyinme talebi sürekli artmaktadır. İnsanların bu taleplerinin karşalınması için bilim adamları ve arştırmacıların üzerinde en çok tartıştıkları konu tarımsal üretimin arttırılması konusudur. (24 sürdürülebilir kalk.uygul. s.135)

Tarım topraklarının terk edilmesinden, yoksullaşan üreticilerin büyük kentlere göç etmesinin ve yarattığı sosyal sorunların temelinde hep yanlış ve bilgisiz toprak kullanımının yarttığı yoksulluk yer almaktadır. (25 Sürd.Kalk.Uy. s.136)

Bu ekolojik geçiş döneminde üretim programlarıyla tüketim biçimleri, doğanın kayıplarını yeniden kazanabilmesini sağlayacak değişimleri gerektirmektedir. Bir başka konu da, insan yerleşim planlarını doğanınkilere uydurmaktır. Mega kentler ve bunların genişleyen kentsel dokusu, doğaya karşı yük bindirmekte, bunun tehdit edici ve bozucu sonuçları, Mexico City gibi, Sanghay, Bombay, Kahire gibi örneklerde açıkça görülebilmektedir.

Suyun tarımdan kentlere aktarılmasının ve sürdürülmesi olanaksız su kullanımı şekillerinin gelecekteki gıda üretimi üzerindeki etkileri ne yazık ki hesaplanmadı... Sürdürülebilir bir su stratejisi yaratmak) Sandra Postel.