şizofreni Nedir Tedavisi Nedenleri Belirtileri Tanı

Şizofreni Nedir? Şizofreni kişilik bölünmesi, zayıf kişilikli olma, zeka geriliği veya tembellik değildir. Önemli ruhsal hastalıklarından birisidir.

Hastalarda genelde gerçekle hayal dünyasını ayırt edememe, mantıksal düşünme yeteneği kaybı, normal duygusal tepkiler verememe ve toplumsal kurallara uyamama görülür.

Aynı zamanda hatırlama ve normal konuŞma yeteneği genelde kaybolur. Diğer bedensel ve ruhsal hastalıklarda olduğu gibi organik nedenleri vardır.Bu gün şizofreninin ortaya çıkışında rol oynayan dopamin ve serotonin sistemi gibi beyinde yer alan taşıyıcı (nörotransmitter) sistemlerin rol oynadığı araştırmalarla gösterilmektedir. Toplumda %1 oranında şizofreni görülmektedir. Sıklıkla 15-25 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır. Şizorfeni hastalığı 12 yaşından önce ve 40 yaşından sonra görülmesi enderdir.

Günümüzde kullanılan ilaçlar belirtileri büyük oranda kontrol altına alabilmekte ancak bazı semptomlar çoğu hastada yaşam boyu sürmektedir.

Bu hastalığı tümüyle atlatan hasta sayısı tüm hastaların ancak 1/5'idir. Bazı hastalar sadece bir defa atak geçirmekte, bazı hastalarda ara dönemleri normal olan ve tekrarlayan ataklar olmakta, bazı hastalarda ise belirtilerde artma ve azalma ile giden ancak hiçbir zaman normale dönmeyen bir seyir görülebilmektedir.

İlaç kullanımı ile çoğu belirti kontrol altına alınabilmektedir, buna karşın bazı hastalar halen var olan ilaç tedavilerinden faydalanamamakta, ekonomik nedenlerle ilaçları temin edememekte veya ilaç yan etkileri nedeni ile tedaviye devam etmek istememektedir.

Şizofreni Nedenleri Nelerdir?

Şizofreninin kesin nedeni tam olarak bilinememektedir. Bu konuda değişik teoriler ileri sürülmektedir. Klinik izlemelerde kan bağı olan kişilerde genetik yatkınlığın olduğu başka nedenlerin de araya girmesi ile hastalığın ortaya çıktığı görülmektedir.

Tek yumurta ikizlerinin birinde şizofreni görülmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya çıkma olasılığı %50, anne babanın ikisinin birden şizofren olması durumunda çocuklarda şizofreni görülme olasılığı %40, anne veya babanın şizofren olması durumunda çocuklarda görülme olasılığı %8, kardeşlerden birinin şizofren olması durumunda diğer çocukta hastalığın görülme olasılığı %12'dir. Genetik geçişten sorumlu tutulan bazı genler vardır ancak bu konu henüz tam olarak aydınlatılamamıştır.

Şizofren hastaların beyin tomografisi ve MR gibi radyolojik incelemelerinde beynin bazı bölgelerinde değişiklikler tespit edilmektedir ancak bu değişikliklerin şizofreniye özgü olmadığı bilinmektedir. Yine ölen şizofren hastaların beyin biyopsilerinde beyinde bazı doku değişiklikleri görülmektedir. Bu değişikliklerin de hastalık oluşmadan önce mi olduğu veya hastalığın ortaya çıkşıyla mı geliştiği bilinememektedir.

Beyin biyokimyası ile ilgili araştırmalarda beyinde haberci rolü üstlenen (nörotransmitter) maddelerden biri olan dopaminin aktivite artışının hastalığa yol açtığı bilinmektedir.

Son yıllarda dopamin yanında serotonin ve norepinefrin gibi diğer habercilerinde şizofreni oluşumunda rol oynadığı belirtilmektedir. Kullanılan ilaçlar da bu sistemler üzerinden etki etmektedir. Her hastada aynı belirtilerin ortaya çıkmaması,her ilacın her hastaya yaramaması hastalığın ortaya çıkışında bu maddelerle ilgili kişiden kişiye değişen özelliklerin olduğunu düşündürmektedir. Hastalığın ortaya çıkış nedeni olarak bazı hastalarda dopamin sistemi daha etkin olurken bazılarında sorun daha çok serotonin sisteminde olabilir.

Bağışıklık sisteminin bu hastalığa yol açtığı öne sürülen teoriler arasındadır.

Gebelik sırasında grip enfeksiyonu geçiren annelerin çocuklarında bu hastalığın ortaya çıktığı ileri sürülmüştür, ancak araştırmalar bunu desteklememektedir.

Çevresel bazı etkenler hastalığın ortaya çıkışında rol oynamaktadır. Kalp hastaları nasıl çevresel stres yaratan durumlardan olumsuz etkileniyorsa veya stresli bir yaşam olayı nasıl hastalığın ortaya çıkmasında rol oynuyorsa şizofrenlerdede aynı durum geçerlidir. Bu hastalarda tek başına ilaç tedavisi genelde yeterli olmaz, stres yaratan durumların da ele alınması gerekir. Bazı aile yapılarının şizofreniye yol açtığı öne sürülmüş ve şizofren aileler modeli geliştirilmeye çalışılmıştır, ancak sonra yapılan araştırmalar bu teoriyi desteklememiştir.

Şizofrenlerde hormonlarda bazı değişiklikler olduğu ve bunun da hastalığa yol açtığı belirtilmektedir.

Bazı yapısal ve kimyasal bozuklukların şizofren hastaların algılarında bozulmalara yol açtığı ve hastaların algılarında seçicilik olmaması dolayısıyla beynin çok fazla uyaranla karşılaştığı öne sürülmektedir. Örneğin normal kişilerde bulundukları ortamda aynı anda ortaya çıkan seslere karşı bir seçicilik vardır, televizyonun sesini dinlerken dışarıda bağıran satıcının sesini algılamayabilir, oysa şizofrenlerde bu seçiciliğin olmadığı aynı anda var olan tüm seslerin algılandığı ve beynin fazla uyaranla karşı karşıya kaldığı belirtilmektedir.

Stres-diyatez teorisine göre bünyesel olarak yatkın olan kişilerde stresli bir durumla karşılaşıldığında şizofreni ortaya çıkmaktadır. Şizofreninin ortaya çıkışında biyolojik, psikososyal ve çevresel etkenlerin birlikte rol oynadığı, stres yaratan bir durumla karşılaşıldığında hastalığın ortaya çıktığı ve stres yaratan durumun da bu etkenlerden biri ile ilgili olabileceği belirtilmektedir.Örneğin ortaya çıkarıcı etken enfeksiyon gibi biyolojik bir neden veya bir yakınını kaybetme veya sorunlu bir ailede yaşama gibi psikolojik bir neden olabilir. Her enfeksiyon hastalığı olan veya her yakınını kaybeden şizofreni olmaz, bu hastalığın ortaya çıkışı için bünyesel yatkınlığın da bulunması gerekir.

Şizofreni Belirtileri Nelerdir?

Şizofreni hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede varolan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dünya karışık ve anlaşılmazdır.

Bu ortamda hastalarda anksiyete artışı, heyecan ve korku sıktır. Bu duygularla genelde normal olmayan davranışlar sergilerler.

Şizofreninin ortaya çıkışı değişik şekillerde olabilir. Bazı hastalarda aniden ortaya çıkabileceği gibi çoğu hastada sinsice yavaş yavaş gelişir. Yavaş seyir gösteren şizofrenide başlangıçta dikkat toplama güçlüğü, toplumsal ilgiyi kaybetme, içine kapanma, kendine bakımda azalma, dini uğraşılarda artma veya kara sevdaya tutulma gibi belirgin olmayan ve ilk bakışta şizofreniyi düşündürmeyen belirtiler görülebilir ve sıklıkla başka psikiyatrik hastalıklarla karıştırılır. Bu başlangıç belirtilerinin ardından birkaç ay veya yıl içinde de tüm belirtileri ile hastalık ortaya çıkar.

Hastalar sıklıkla garip davranışlar ve konuşmalar sergilerler.Gerçekte olmayan sesler işitmeye ve hayaller görmeye başlarlar. Bazı hastalarda garip pozisyonlarda uzun süre durma, bazılarında hiç hareket etmeksizin uzun süre sessiz kalma veya aşırı hareketlilik görülebilir. Yavaş seyir gösteren şizofreninin yanında hızlı seyir gösteren şizofreni de olabilir. Bu hastalarda ise belirtilerin çoğu bir arada aniden ortaya çıkar.Bazı hastalarda belirtiler hafif seyrederken bazılarında şiddetli semptomlar olabilir ve bu durumda hastaları kontrol etmek güçleşebilir. Şizofrenide görülen belirtiler iki başlık altında toplanır: pozitif belirtiler ve negatif belirtiler. Her hastada bu belirtilerin tümü bir arada görülmez.

şizofreninin tipine göre belirti kümeleri de değişir. Örneğin paranoid şizofrenide şüphecilikle ilgili belirtiler baskındır. Paranoid şizofrenlerde sık görülen temalardan bazıları şunlardır: kendisine kötülük yapmak isteyen kişiler veya güçler vardır, bununla ilgili sesler işitmektedir, bu nedenle evde perdeleri kapatıp oturmakta, yemek yerken zehirlenme riski olduğunu düşünerek yemeği kendi önünde hazırlatmakta veya kendi yaptığı yemeği yemektedir. Odasına dinleme cihazları yerleştirilmiştir, bu nedenle odasında temkinli konuşmaktadır, eşi kendisini aldatmaktadır, v.b. Basit şizofrenide ise toplumsal çekilme, içine kapanma, sosyal aktivitelerde azalma, kendine bakımın düşmesi gibi belirtiler dışında fazla bulgu olmayabilir. Pozitif belirtilerde; şüphecilik, işitme varsanılar ve garip davranışlar sıktır.Hastalarda düşünce ve konuşmada kopukluk görülebilir.

Konuşurken konudan konuya atlama, içerik olarak bir anlam ifade etmeyen sözcükleri birbiri ardına sıralama sonucu dinleyenler tarafından bir anlam ifade etmeyen sözcük salatası dediğimiz içeriği boş, anlamsız ve karmaşık konuşma biçimi görülebilir. Bazende hastalar kendileri kelime uydururlar, bu kelimeler kendilerince bir anlam ifade etmektedir.Aslında anlamsız gibi görülen konuşmaya dikkat edilirse çokta anlamsız olmadığı içeriğinin olduğu görülebilir. Bu konuşma biçimi kişinin çağrişimlarının hızlanması ile ilgilidir. Düşüncede bu hızlanmanın yanında duraklamalar da görülebilir.

Hastalar konuşurken ani duraklamalar, bloklar genelde buna bağlıdır. Düşünceler genelde çocuksu ve büyüseldir. Hastalarda gerçekle bağlantısı olmayan inanışlar görülebilir. Bu hastalarda görülen bazı düşüncelere şu örnekler verilebilir; telefonları dinlemekte, insanlar kendisini takip etmekte, herkes düşüncelerini bilmektedir, kötülük yapmak isteyen kişiler vardır, hatta ev içindeki yakınları bile kötülüğünü istemekte ve kendisine zarar vermek için planlar yapmaktadır,televizyondan mesajlar almakta, herkes kendisine manalı manalı bakmaktadır, iç organları parçalanmış ve yok olmuştur, telepatik güçleri vardır, uzaylılar kendisi ile bağlantı kurmaktadır v.b.

Gerçekle bağlantısı olmayan sesler işitilebilir. Bazen bu sesler bazı komutlar vermekte, alay etmekte veya kötü sözler söylemektedir. Yine gerçekte olmayan hayaller görülür. Garip şekiller, korkunç yaratıklar olabilir. Hastalar bu ses ve görüntülerin gerçekte olup olmadığını ayırt edemez. Çoğu zaman bunlardan rahatsız olurlar ve korkarlar. Bunları kendi beyinlerinin bir ürünü olarak kabul etmez ve genelde dışarıdan birileri tarafından yapıldığını düşünürler. Bazen bu seslere yanıt verir, konuşmaya başlarlar veya görüntüleri takip ederler.Hastaların bu hareketleri dışarıdan gözlendiğinde kendi kendine konuşuyormuş veya sabit bir noktaya bakıyormuş gibi gelir.

Negatif belirtilerde; toplumsal çekilme, içine kapanma, ilgi ve istek azlığı,kendine bakımda azalma, konuşma ve hareketlerde azalma gibi belirtiler görülür.

Duygulanımda azalma görülür. Hastaların jest ve mimiklerinin azaldığı görülür.Olaylara uygun tepkiler veremezler. Çoğu zaman yüzlerine maske giymiş gibi tepkisiz bir görünüm sergilerler. Bazen de uygunsuz tepkiler verdikleri görülür, ağlanacak yerde güler veya gülünecek yerde ağlayabilirler. Genelde hareketler azalmıştır.

Harekete başlama güçlüğü görülür. İleri evrelerde hareketsiz uzun süre durdukları görülebilir. Bu hareketsizliğin nedeni sıklıkla ileri derecede kararsız kalmakla ilgilidir. Bazen bu uzun süreli hareketsizliğin ardından ani beklenmeyen bir hareketlilik olabilir, hasta yaydan fırlamış ok gibi eyleme geçebilir. Hastalar toplumsal olaylara ilgi ve isteklerini genelde kaybederler. Toplumsal çekilme, okul ve işe devam edememe, arkadaşlardan uzaklaşma, yalnız kalmayı tercih etme sık görülür. Dikkat toplama güçlüğü vardır, hastalar bir konuya odaklanamazlar.

şizofreni hastalarında saldırganlık sık görülen belirti değildir. Ancak şizofreni belirtileri ortaya çıkmadan önce saldırgan kişiliği olanlarda hastalık ortaya çıktıktan sonra saldırganlık görülebilmektedir. Bunun dışındaki hastalar genelde içine kapanıktır. Şüpheciliği olan hastalar ilaç kullanmıyorlarsa saldırgan olabilirler. Genelde aile içinde veya arkadaş ortamında saldırgan davranışlar gösterirler. Yine alkol ve madde bağımlılığı olan şizofrenlerde saldırganlık görülebilir. Şizofrenide intihar riski normal topluma göre fazladır. Hastaların %10'unda intihar girişimi görülebilmektedir. Hangi hastanın intihar edeceğini önceden kestirmek genelde güçtür.

Şizofreni Tedavisi..

Şizofreni oldukça değişik şekillerde kendini gösteren ve neden ortaya çıktığı bilinmeyen bir hastalıktır. Bu nedenle tedavide amaç semptomları yatıştırmaya ve hastalığın tekrar ortaya çıkışını önlemeye yöneliktir.

Şizofreni tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaçlar ilk olarak 1950 yıllarında ortaya çıkmıştır. Bu ilaçlar hastalarda ortaya çıkan belirtileri yatıştırmakta hastanın günlük yaşama uyumunu artırmakta, iş verimini yükseltmekte ve hastalığın tekrar ortaya çıkışını önlemektedir ancak hastalığın tam olarak ortadan kalkmasına yardımcı olamamaktadır.

İlacın seçimi ve doz ayarlaması hastaya ve hastanın belirtilerine göre değişir. Hangi ilacın, ne dozda kullanılacağı ancak deneme ve yanılma yolu ile anlaşılmaktadır. Her ilaç her hastaya yaramamakta, bazı hastalarda bazı ilaçlar ufak dozlarda bile şiddetli yan etkiler çıkarabilmektedir. Bazı hastalarda yüksek doz ilaç kullanımına rağmen belirtiler azalarak devam etmekte, nadir de olsa bazı hastalar halen var olan hiçbir ilaç tedavisinden faydalanamamaktadır.

Son on yılda atipik antipsikotikler olarak adlandırılan yeni bir grup ilaç şizofreni tedavisinde kullanılmaktadır. Bu grup ilaçlardan ilki ve en etkili olanı Clozapine'dir. Etkinliği yanında kandaki beyaz hücrelerde ani düşme gibi hayatı önemi olan bir yan etkisi olması dolayısıyla doktor kontrolünde ve dikkatli kullanılması gerekir. Bu grupta yurdumuzda halen kullanılan diğer ilaçlar Risperidone, Olanzapine ve Quetiapine'dir. Bu ilaçların yan etkileri Clozapine göre daha az olmasına rağmen yine de değişik yan etkiler görülebilmektedir. Bu grup ilaçlar klasik ilaçlara göre oldukça pahalıdır. Bunlar dışında halen yeni ilaçlar geliştirilmeye çalışılmaktadır.

Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar özellikle ses işitme, hayal görme, şüphecilik gibi bazı belirtileri kolayca ortadan kaldırabilirken, ilgi, istek azlığı ve duygulanımda azalma gibi bazı belirtilere fazlaca etkili olamamaktadır.

Haloperidol gibi klasik antipsikotiklerin uygulanmasında ilave ilaç kullanımını gerektirecek yan etkiler sıkça görülürken atipik antipsikotiklerle bu yan etkiler çok nadirdir.

Hastaları ve yakınlarını en çok kaygılandıran konu hastalarda bu ilaçlara bağımlılık gelişmesidir. Ancak bu ilaçların bağımlılık yapıcı yan etkisi kesinlikle yoktur.

İlaçların Etki Mekanizması Nedir?
Şizofrenide beyinde varolan ve düzenleyici, haberci gibi işlevleri olan dopamin, serotonin ve glutamat gibi nörotransmitterlerde işlev bozukluğu olduğu ve hastalığın bu nedenle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Her hastada bu maddelerle ilgili ortaya çıkan işlev bozukluğu farklı şekillerdedir ve buna bağlı olarak ortaya çıkan belirtilerde hastadan hastaya değişir. Bazı hastalarda sorun ağırlıklı olarak dopamin sistemindedir ve bu hastalar dopamin sistemini etkileyen klasik nöroleptiklerden daha çok faydalanır. Bazı hastalarda ise sorun daha çok serotonin sistemindedir ve bu hastaların klasik ilaçlara yanıtı azdır ve yeni grup ilaçlar bu hastalarda oldukça etkili olmaktadır.

Her hastaya uygun ilaç, uygun doz ve kullanım şekli farklıdır. Hastalığın belirtilerinin ani ortaya çıktığı ve şiddetli olduğu vakalarda kas içine verilen iğne formları kullanılabilir. Yine hastanın durumuna göre ağızdan damla, şurup veya hap şeklinde uygulama yapılır.

İlaçlara ne kadar devam etmek gerekir?
Bu ilaçlar hastalığı kontrol altına aldığı gibi tekrarlama şansını da düşürürler. Bazı hastalarda ilaç kullanımının devam etmesine rağmen hastalık tekrarlayabilir. Ancak ilaçların kısa süreli kullanılıp kesilmesi ile hastalığın tekrarlama şansı daha fazladır. Hastalığın alevli olduğu dönemde ilacı daha yüksek dozda kullanılmalı, belirtiler yatışınca doz azaltılmalıdır. Bazı hastalarda dozun azaltılması ile hastalık tekrarlayabilir, bu durumda dozun tekrar artırılması gerekir. İlaçların uygun dozda uygun sürede kullanılması, düzenli doktora gitme hastalığın kontrol altında tutulması yönünden önemlidir. Bu hastalar tedavilerini düzenli sürdürme konusunda genelde güçlük çekerler. Hasta yakınlarının bu konuda hastalara yardımcı olması önemlidir.

Hastaların düzenli ilaç kullanmamasının çeşitli nedenleri vardır:
Bazıları hasta olduğunu kabul etmez ve ilaç kullanmaya ihtiyacının olmadığını düşünür

Düşüncelerinde dağınıklık olduğu için düzenli ilaç alamayabilir

Hasta yakınları hastalığın tam bilincinde olmadığı için hastayı ilaç kullanımı konusunda olumsuz yönde etkileyebilir

Yan etkiler nedeni ile hasta ilaç kullanmak istemeyebilir, tedavi eden hekim bu konuyu dikkate almaz ise hastanın tedaviye uyumu bozulabilir

İlaç kullanımı uzun süreli olduğunda hastanın ekonomik gücü dikkate alınmalıdır. Alım güçlüğü içinde olan hastalara pahalı ilaçların başlanması tedaviye devamı güçleştirebilir

Tedavinin kolay uygulanabilir olması önemlidir. Çok sayıda ve gün içinde değişik zamanlarda uygulanan çok sayıda ilacın kullanılması tedaviye uyumu bozabilir

Tedavide uyum güçlüğü olan hastalarda uyumu artırıcı önlemler alınabilir: Yan etkisi çok olan ilaçtan az yan etkili ilaca geçme, ilacın en etki ve en düşük dozda kullanımı, ağızdan alınan ilaçlar yerine iğne ile kas içine vurulan depo ilaçların kullanımı v.b.

Bazı hastalar bir günde kullanacağı ilaçları bir kutuya koymakta ve oradan alarak ilaç alıp almadıklarını kontrol etmektedir. Hasta yakınlarının da bu konuda hastalara yardımcı olmaları önemlidir.

İlaçların yan etkileri nelerdir?
Klasik nöroleptiklerin en sık görülen yan etkisi kaslarda kasılma, sertlik hissetme, ayakları sürekli hareket ettirme ihtiyacı, hareketlerde yavaşlamadır. Daha seyrek olarak ağız kuruluğu, bulanık görme,kabızlık, sersemlik hissi, kadınlarda adet düzensizliği ve memelerden süt gelmesi, erkeklerde ejakülasyon güçlüğü görülebilir. Daha çok sakinleştirici ve uyutucu etkisi olan ilaçlarla ağız kuruluğu, tansiyon düşmesi, bulanık görme, kabızlık gibi yan etkiler daha fazla görülürken, sakinleştirici ve uyutucu etkisi az olan belirtileri daha iyi kontrol altına alan haloperidol gibi ilaçlarda kaslarda kasılma, yerinde duramama gibi yan etkiler daha fazladır.

İlaçların uzun süre kullanımı ile kalıcı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu yan etkilerin başında ağız, dudak, yüz ve beden kaslarında görülen istemsiz hareketler gelir.

Atipik antipsikotikler olarak adlandırılan yeni grup ilaçlarla bu tip kalıcı yan etkiler çok nadiren ortaya çıkmaktadır. Özellikle genç hastalarda daha az yan etkisi olan ve kalıcı yan etkiler ortaya çıkarma olasılığı düşük olan ilaçlar tercih edilmektedir.

Atipik antipsikotiklerden clozapine kullanan hastaların %1'inde kandaki beyaz kürelerde düşme olabilmektedir. Bu durumda ilacı kesmek gerekir. Bu yan etkiyi kontrol edebilmek için hastaların düzenli kan kontrollerine gelmeleri uygundur. Bunun dışında sersemlik, uyku hali, yorgunluk, tansiyon düşmesi, salya artışı gibi yan etkiler görülebilir.

Risperidon, ketiapin ve olanzapin de kan beyaz küresinde düşme gösterilmemiştir. Ancak bu ilaçlarla da tedavinin başında sersemlik, yorgunluk, tansiyon düşmesi olabilir. Hastanın tolere edemeyeceği kadar yan etki ortaya çıktığında dozun yavaş yavaş artırılması uygundur. Bu ilaçlar içinde en az yan etki çıkaran olanzapindir. Risperidon ile kas kasılması gibi yan etkiler olabilir. Bu durumda klasik ilaçlarda olduğu gibi antiparkinson ilaç kullanımı gerekebilir. Özellikle clozapin ve ketiapinde doz yavaş yavaş artırılmalıdır.

İlaçların yan etkilerinin ortaya çıkışı hastaların duyarlılığına da bağlıdır. Aynı ilacın aynı dozu bir hastada hiçbir yan etki ortaya çıkarmazken başka bir hastada şiddetli yan etkiler görülebilir. Hastanın tolere edemeyeceği yan etkiler ortaya çıktığında ilaç dozunu azaltmak, ilacı değiştirmek veya yan etkileri gidermeye yönelik başka ilaçlar başlamak uygundur. Bu ilaçların kullanımı genelde uzun sürelidir, bazen ömür boyu ilaç kullanmak gerekebilir. Hastalığın alevli olduğu dönemde yüksek doz ilaç kullanımı gerekirken belirtiler kontrol altına alındıktan sonra doz azaltılmalıdır. Doz azaltılmasını doktor kontrolünde yapılması gerekir. Bazen doz azaltılması sırasında hastalık belirtileri tekrar alevlenebilir. Bu durumda tekrar doz artışı yapılmalıdır.

Kas kasılmasını önlemeye yönelik antiparkinson ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçların ne amaçla kullanıldığını bilmeyen hastalarda bu ilaçlar bazen yanlış anlaşılmalara yol açmaktadır. Psikozlarda bu ilaçların kullanımı sadece yan etkiyi önlemeye yöneliktir.

Yine yan etkileri kontrol altına almak amacı ile anksiyete giderici ilaçlar, antihistaminikler,duygu durum düzenleyicileri kullanılabilir. Bazen hastalığın belirtilerinin yatışmasının ardından depresyon görülebilir veya yeni grup ilaçların kullanımı sırasında obsesif belirtiler görülebilir, bu durumda antidepresan ilaç kullanımı gerekebilir.

Şizofrenide Kullanımı Önerilmeyen İlaçlar Neledir?
Şizofreni hastaları ve diğer psikozlarda hastalar ilaç tedavisi altında iken bazı ilaç ve maddelerin kullanımı önerilmez. Bunlar tedavi amacıyla kullanılan ilaçların etkisine ters etkide bulunarak tedaviyi olumsuz etkiler.

Madde kullanımı: LSD, kokain, amfetamin gibi bağımlılık yapan bazı maddelerin kullanımı sırasında şizofeniye benzer belirtiler ortaya çıkar. Psikiyatrik hastalığı olan kişilerde bu durum istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Marihuana gibi bilinci bulandıran ilaçlarda antipsikotik ilaçlarla etkileşir ve hastalığın tekrar alevlenmesine yol açabilir.

Alkol kullanımı: Uzun süre alkol kullanımı da şizofreniye benzer belirtiler ortaya çıkarabilir. Ayrıca alkol ilaçlarla etkileşerek ilaçların beyin üzerindeki etkisini artırır ve bu bazen tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

Kafein: Kahve, kola, çay gibi kafein içeren içecekler kişide kaygıyı artırıcı yönde etki eder. Yerinde duramama, sinirlilik ve gerginlik gibi belirtilerde artışa yol açar. Akşamları fazla alındığında uykuya geçmeyi güçleştirebilir. Bu nedenle fazla miktarda tüketiminden kaçınılmalıdır.

Antiasitler: mide asidini gidermeye yönelik kullanılan ilaçlar veya şuruplar nöroleptiklerin emilimini güçleştirebilir. Bu nedenle aynı zamanda alınmaması uygundur.

Diyet yapıcı ilaçlar: Kilo vermek amacı ile kullanılan bu ilaçların sinir sistemini uyardığı veya kaygıyı artırıcı yönde etki ettiği görülebilmektedir. Bu nedenle bu hastalarda kullanımı pek önerilmemektedir. Gerektiğinde doktora danışılarak kullanımı uygundur.

Psikososyal tedaviler nelerdir?
Şizofreni yoğun olarak 18-35 yaşları arasında görülür. Bu yaşlar aynı zamanda okul yaşamı, meslek edinme ve evlenme gibi yaşamı önemli ölçüde etkileyen olayların geliştiği evredir. İlaçlar hastalardaki belirtileri ortadan kaldırmakta ancak hastanın toplumsal uyumuna yardımcı olamamaktadır. Hastalar kendi bakımını üstlenme, insanlarla ilişki kurma ve ve bu ilişkiyi sürdürmede güçlükler yaşamaktadır. Bütün bu güçlükleri ortadan kaldırabilmek için psikososyal tedaviler şarttır. Ailenin hastalık konusunda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Hastaların dayanışma içine girdiği destek grupları bu açıdan oldukça faydalıdır. Bireysel psikoterapilerle hastanın ilişkilerini düzenlemesine ve sosyal ilişkilerini geliştirmesine yardımcı olunabilir.

İstanbul'da hastalara ve ailelerine destek amacıyla kurulmuş olan "Şizofreni Dostları Derneği" bu alanda aktif olarak hizmet vermektedir. Şizofreni hastaları bu dernek yardımı ile grup çalışmalarına katılabilmektedir. Derneğin çıkardığı yayınlarla hasta yakınlarının bilgilendirilmeleri amaçlanmaktadır.

Aile ve çevrenin yardımı nasıl olur?
Hastalara en büyük destek aileden gelmektedir. Bunun yanında akrabalar, arkadaşlar, komşular ve sosyal yardım kurumlarının desteği göz ardı edilemez.

Bazı durumlarda şizofreni hastalarının sosyal destek ihtiyacı artmaktadır. Örneğin tedavi olmak istemeyen ve tedavi olmayı reddeden hastaları doktora gitmeye razı etmek gerekir. Hastalığın doğası gereği başlangıçta hastalar hasta olduklarını kabul etmeyebilirler. Bazen de hastalar kendilerine veya çevreye zarar verecek ölçüde saldırgan olabilirler. Bu durumda hasta doktora gitmeyi kabul etmiyorsa doktora götürebilmek için emniyet güçlerinden yardım istenebilir.

Muayene sırasında hastalar bazen belirtileri doktorla paylaşmak istemeyebilirler. Doğru tanının konup, tedavi takibinin iyi yapılabilmesi için hasta ile bir arada yaşayan hasta yakınlarının hastanın durumu konusunda doktoru bilgilendirmeleri önemlidir.

Tanının erken dönemde konup tedavinin erken başlanması tedavide başarı şansını artırmaktadır. Tedavi olmayan hastaların kendine bakımı azalmakta, sosyal uyumu bozulmakta yalnız başına kaldığında çoğu kendi bakımını üstlenemez hale gelmektedir. Ailesi yakını olmayan ve düzenli tedavi göremeyen hastalar ya suç işleyerek hapishaneye düşmekte veya açlık ve yoksulluk içinde sokaklarda yaşamaya mahkum olmaktadır.

Hastalarda olmayan sesleri işitme veya olmayan hayaller görme gibi belirtiler olabilir. Bazen de "bana kötülük yapacaklar, beni zehirleyecekler" gibi yanlış inanışlar gelişebilir. Bu algılar ve inanışlar hasta tarafından kesinlikle doğru kabul edilir, tartışma ile bunları değiştirmeye çalışmak pek fayda etmez. Bazen hastalar yakınlarına ses işitip işitmedikleri veya hayal görüp görmediklerini sorar bu durumda duymadığını veya görmediğini, bu belirtilerin hastanın hastalığının bir parçası olduğunu söylemek gerekir.

İyileşmiş hastalarda hastalığın tekrarlaması durumunda belirtilerin ortaya çıkışı hasta yakınları tarafında gözlenebilir. Bu durumu fark edip tedaviye erken başlamak hastalığın kısa sürede kontrol altına alınmasını kolaylaştırır. Hastanın daha önce faydalandığı ilaçları kaydetmek ve yeni atakta bunu doktora iletmek, günlük hayatta ortaya çıkan değişimleri aktarmak doktorun tedavi planı yapmasında oldukça faydalıdır.

Hasta ailesi ve çevresinin bu desteklerinin yanında hastanın daha önce var olan yeteneklerini tekrar ortaya çıkarmasına yardımcı olması gerekir. Hastanın hastalıklı yönlerini vurgulamak yerine sağlıklı yönlerinin ele alınması hastanın kendine olan güvenini kazanması açısından önemlidir. Örneğin yazma veya resim yeteneği olan bir hastanın bu yönlerinin desteklenmesi ve yeteneklerini geliştirmesi amacıyla ortam sağlanması sürekli hastalığı üzerinde durulmasından daha olumlu bir etki yapar.

Şizofreni Tanısı Nasıl Konur?
Şizofrenide görülen belirtiler başka psikiyatrik hastalıklarda da görülebilir.

Hiçbir belirti tek başına tanı koydurucu değildir. Tanı psikiyatri uzmanı tarafından hastanın ruhsal muayenesi, hasta yakınları ile görüşme ve çoğu zaman hastanın klinik izlenmesi sonucu konur.

Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif bozukluk, bipolar duygulanım bozukluğu şizofreni ile sıklıkla karışan bozukluklardır.

Bazı bedensel hastalıkların seyri sırasında da benzer belirtiler görülebilir, bu nedenle ayırıcı tanıyı yapabilmek için fizik muayene ve kan tahlillerinin yapılması gerekir.

Alkol ve madde bağımlılığı olan veya bazı ilaçları kullanan kişilerde de benzer belirtiler olabilir. Hastanın öyküsünün alınması sırasında buna dikkat edilmeli ve öyküde bu durumlardan bahsediliyorsa buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekmektedir.

Hastalığın Tekrarlanmaması Konusunda Hasta Yakınlarına Öneriler

Yakınınızın en yakın ve en devamlı destekçisi olduğunuzu unutmayın
Yakınınızın hastalığı, teşhisi ve hastalık belirtileri konusunda bilgi edinin.
Yakınınızı hasta olarak kabullenin, gösterdiği davranışları size karşı yapılmış kişisel hareketler olarak değil, hastalığın belirtisi olarak görün.
Yakınınıza karşı saygılı olun, bir çocukla konuşuyormuş gibi değil iki erişkin gibi konuşun.
Sakin ve net olun
Tutarlı olun, benzer durumlarda aynı şekilde davranmaya çalışın
Kurallarınız, neye izin verip neye vermediğiniz ve yakınınızdan bekledikleriniz net olsun.
Sevecen bir mesafeliliği koruyun, fazla yakınlık da yakınınızı huzursuz edebilir.
Yaşamınızın kargaşaya sürüklenmesine izin vermeyin, aktif olun.
Ailenizde hasta yakınınızdan başka insanlar da olduğunu unutmayın, onları ihmal etmeyin.
Hastanızın durumu kötüleşse bile olumlu yaklaşımınızı sürdürün.
Eleştirileriniz genellemelerle olmasın (sen zaten hep böyle..), net bir davranış ya da sözü eleştirin.
Yakınınızın şu anki işlev düzeyine odaklanın
Bütün olumlu adımları ve davranışları takdir ettiğinizi gösterin
Uzun vadeli amaçları küçük adımlara bölün.
Yakınınızın çok hasta olduğu dönemlerde onunla teması azaltmayı düşünün.
Yakınınızın tedavisi ve hastalığın gidişi ile ilgili kayıtlar tutun, belgeleri saklayın.
Kendinizi kurban gibi görmeyin, biraz dinlenip güç topladıktan sonra mücadeleye devam edin
Yakınınızı karar vermeye teşvik edin.
Neşenizi kaybetmeyin

Hastalar İçin 10 Emir
Emir 1

İlaçlarını almayı aksatmayacaksın
Sorunları çözmek için ilacın tek başına yeterli olmadığını biliyoruz.İlacı yutmayı kolaylaştıracak sosyal destek programlarına da ihtiyaç var.

Emir 2
Gününü ve geceni iyi ayarlayacaksın. Yeteri kadar uyumaya özen göstereceksin.

Uyku biraz tartışmalı bir konu. Yeterince uyumazsanız bunun ardından hastalığınız alevlenme dönemine girebilir. Öte yandan bazı şizofrenler çok fazla uyuyorlar. Öğlenden sonra saat ikide hala üzerinde pijamaları olan kişiler tanıyoruz. Bu kişilerin boş zamanlarında ne yapacağını bilmemesi de çok doğal ,çünkü bu saatleri uyuyarak geçiriyorlar. Yeni grup ilaçların uyku verici yan
etkileri daha az. Hepimiz uykudan kazandığımız zamanı nasıl değerlendireceğimizi düşünelim.

Emir 3
Stresten uzak duracaksın
Söylemesi kolay, yapması zor...

Emir 4
Herkesin her gün yaptığı şeyleri sen de yapacaksın
Şizofrenisi olan kişiler de günde üç öğün yemek yemeli ; düzenli aralıklarla banyo yapmalı, traş olmalı. Ayrıca evini ya da odasını temiz tutmalı. Temizlik yapma konusunda güçlük çekiyorsanız
yakınlarınızdan yardım istemelisiniz.

Emir 5
Uyuşturucudan uzak duracaksın; alkol ve sigarada aşırıya kaçmayacaksın.

Sokakta satılan uyuşturucu ya da uyarıcı maddeler hepimiz için tehlikeli ve yasak. Bağımlılık yapan ya da geçici bir keyif veren ilaçlardan da uzak durmalı. Bu tür ilaçlar sanki sıkıntıları rahatlatıyor gibi düşünülse de psikotik alevlenme dönemleri
arasındaki iyilik dönemlerini kısaltıyor.
Alkol ne iyi ne kötü. Ancak çok içmemeye dikkat etmeli.
Şizofrenisi olup da sigara içmemek neredeyse imkansız gibi, ancak aşırı sigara içmenin kullanılan ilaçların olumlu etkilerini zayıflattığını hatırlatalım.

Emir 6
Yaşantının belirli bir düzeni olacak
Hep aynı saatte yatmaya, kalkmaya, yemek yemeye özen göstermek gerekiyor.

Emir 7
Her gün için program yapacaksın
Bütün gününü yatakta geçirmeyeceksin. Her gün yararlı bir şeyler yapamaya gayret et. İsteksizliğinin üstesinden gelerek ev dışındakı faaliyetlere katılmaya çalış.

Emir 8
Başkalarıyla bağlantıyı kesmeyeceksin
Arkadaşlarınla ve diğer psikotik hastalarla , tanıdıklarınla ilişkini sürdürmelisin. Psikotik insanlar bazen çevreden uzaklaşma eğiliminde olurlar. Bu da iyi bir işaret değildir.

Emir 9
Psikiyatristinle ve tedavi ekibiyle bağlantını kesmeyeceksin
Hastanelerdeki bürokratik işlemlerin sıkıcılığı nedeniyle bu bazen güç olsa da...

Emir 10
Her hafta jimnastik ya da bedensel egzersiz yapacaksın
Böyle bir alışkanlığı olmayanlar için başlangıçta zor gelebilir.
Bunun en kolay yolu her gün düzenli olarak yürüyüş yapmak. Her sabah yarım saat , ya da sabah akşam. Ayrıca evde jimnastik yapabilirsin ya da bir jimnastik salonuna kaydolabilirsin.

Hasta Yakınları İçin 14 İlke
1. Şizofreninin nadir görülen bir hastalık olmadığını KABUL EDİN. Nadirmiş gibi görünmesi bu konu üzerinde fazla konuşulmuyor olmasındandır.

2. Şizofreni hakkında en kısa zamanda mümkün olduğunca fazla BİLGİ EDİNİN.

3. Asla KENDİNİZİ SUÇLAMAYIN . Kendini suçlamak hastalıkla başa çıkmaşansınızı yok eder. Unutmayın ki son araştırmalar şizofreni gelişmesinde hasta yakınlarının bir kusuru olmadığını göstermektedir.

4. Bu konuda etkili olan tedavicilerden YARDIM İSTEYİN. Bu kişilerin şizofreniyle mücadele konusunda sizinle işbirliğine istekli olmasına, hastalığı anlamanıza yardımcı olabilecek özellikte olmasına dikkat edin.

5. Şİzofreni Dostları Derneği gibi, hasta yakını dernekleriyle BAĞLANTI KURUN.

6.Şizofreni gibi karmaşık bir hastalıkla mücadele ederken sadece kendi doğru bildiklerimize göre davranmanın yetmeyeceğini KABUL EDİN. Yakınlar olarak bu konuda eğitime ihtiyacımız var.

7.Yakınlar olarak bizlerin maruz kaldığı ,giderek artan baskıların nereden kaynaklandığını DÜŞÜNÜN.

8.Ailenin diğer üyelerinin gereksinimlerine de DİKKAT EDİN.

9. Şizofrenisi olan birisi için kendinizi sınırsızca feda etmenin etkili bir bakım ve mücadeleye zarar verdiğini UNUTMAYIN.

10. Şizofrenisi olan yakınınızla sabahtan akşama kadar birlikte vakit geçirmenin işleri bozabileceğinin FARKINA VARIN

11. Özellikle evden dışarı çıkmanızı kolaylaştıracak hobiler edinin, faaliyetlere katılın, arkadaşlıklar KURUN VE SÜRDÜRÜN.

12. Hem kendinizin hem yakınınızın özgürlüğünü sağlayacak bir bakış açısı GELİŞTİRİN.

13. Bu mücadelede başarıya ulaşan hasta yakınlarını diğerlerinden ayıran şeyin değişebilme ve olaylara farklı bakabilme yeteneği olduğunu farkedince ŞAŞIRMAYIN

14. KENDİNİZE ÖZEN GÖSTERİN.