Kalbe iyi gelen kontroller

KALP DAMAR HASTALIKLARINDAN KORUNMAK YA DA VAR OLAN RİSKLERİ KONTROL ALTINDA TUTMAK İÇİN 20 YAŞINDAN İTİBAREN CİNSİYET FARKI GÖZETMEKSİZİN, KİŞİSEL HİKAYENİZİN GEREKTİRDİĞİ KONTROLLERİ İHMAL ETMEYİN.

Kronik hastalıklar günden güne artıyor ve bu hastalıklar içerisinde kalp damar hastalıkları tüm ölüm nedenleri arasında birinci sırada yer alıyor. Bundan korunmanın yolu ise rutin kalp sağlığı kontrollerinden geçiyor.

Acıbadem Fulya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Zor, kalp damar sağlığı kontrollerinin iki amacı olduğunu belirterek şunları söylüyor:

"Birinci amaç, insanları kalp damar hastalıkları gelişiminden korumak ve dolayısıyla buna yol açtığını bildiğimiz bazı risk faktörlerini belirli yaşlar itibarıyla taramak, izlemek ve anormallik saptandığında bunları düzeltmek... İkincisi ise kalp damar problemi zaten gelişmiş olan kişilerde bunu erkenden saptamak ve olumsuz sonuçlarını engellemeye çalışmak. Örneğin 40 yaşına ulaşan bir bireyde damar sertliği süreci zaten gelişmiş olabiliyor ve bunun kalp krizi ile sonuçlanması, rutin kontroller sonucu alınacak önlemlerle engellenebiliyor."

Dünya Sağlık Örgütü genel kural olarak, 20'li yaşlardan itibaren kalp damar hastalığına yol açtığı bilinen risk faktörlerinin kontrol edilmesini öneriyor. Bu kontrol kapsamında kolesterol yüksekliği, kan yağları ile şeker düzeyinin değerlendirilmesi, tansiyon ölçümlerinin yapılması, bel çevresi ölçümlerinin rutin muayenelerde tekrarlanması ve kişilere sigara kullanımı, beslenme ile egzersiz alışkanlıkları konusunda tavsiyelerde bulunulması yer alıyor.

LİPOPROTEİN (KAN YAĞLARI) ÖLÇÜMÜ

Bazen yaştan, kilodan ve beslenme alışkanlığından bağımsız olarak kan yağı düzeylerinin anormal yükselebilmesi nedeniyle bu konuda genel öneri 20 yaşına basmış olan her bireyin temel bir kan yağı tahlili yaptırması yönünde. Genellikle genetik olarak aktarılan bu tabloya zamanında müdahale edildiğinde ileriki yaşlardaki kalp krizleri önemli ölçüde engellenebiliyor. Sonuçlar normal ise yani total kolesterol değeri 200 mg'ın altındaysa, bu testin belli bir yaşa kadar beş yılda bir tekrarlanması öneriliyor. Eğer sonuçlarda anormallik varsa ya da diyabet, obezite, ailede erken dönem kalp hastalığı hikayesi, sigara içimi gibi diğer riskler bulunuyorsa daha sık ölçüm önerilebiliyor. Saptanan anormal değerlere ilaç ya da yaşam tarzı değişiklikleri ile müdahale edilebiliyor ve hasta takip ediliyor.

TANSİYON (KAN BASINCI) ÖLÇÜMÜ

Genel kural yine 20 yaşını geçmiş her bireyin tansiyonunun en az bir defa ölçülmesi yönünde. Normal saptansa bile rutin fizik muayenelerde, doktora herhangi bir sebeple başvurulduğunda da ölçülmesi önem taşıyor. Yani her bireyin ilk kontrolden sonra en az iki yılda bir tansiyon ölçümü yaptırması gerekiyor.

Dr. Zor, kan basıncı konusunda yanlış bir fikir olduğunu belirterek, "Tansiyonun genellikle şikayete yol açarak ortaya çıktığı ve bu belirtilerle yüksekliğin saptanabileceği düşünülüyor. Oysa tansiyon yüksekliği çoğu zaman sessiz seyrediyor" diyor. Tansiyon ölçümünün düzenli yapılması, sonuçlar normal yani 120/80 mm hg ve altında bir değer ise iki senede bir rutin ölçülmesi, bu değerin üzerinde ise şiddetine göre sınıflandırılıp takip edilmesi gerekiyor. Çözüm olarak kan basıncını yükselten faktörlerin düzeltilmesi, ciddi yüksekliklerde ise direkt olarak ilaca başlanması önem taşıyor.

KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ

Diyabet, damar sertliği riskini artırdığı için kalp damar hastalıklarının ortaya çıkışını da çoğaltıyor. Diyabet hastalarının ölüm nedenlerinin başında kalp damar hastalıkları geliyor. Bir diyabet hastasının kalp damar hastalığına yakalanma riski ise diyabet olmayan bir bireye göre üç-dört kat daha fazla oluyor. Dr. Zor, kan şekeri yüksekliği tanısı konulan vakalarda, rahatsızlığın kalp damar hastalığı üzerindeki etkilerinin çok daha önce başladığının tespit edildiğini belirterek, "Birçok hastaya kalp krizlerinin ardından diyabet tanısı konuluyor. Bu nedenle diyabetin taranması, yükseklik saptandığında tedavi edilmesi büyük önem taşıyor" diyor.

Açlık kan şekeri ölçümü başta olmak üzere kan şekeri ölçümlerinin 45 yaşından itibaren rutine konulması önerilse de ailede özellikle Tip 2 diyabet öyküsü varsa veya kalp damar hastalığı risk faktörleri bulunuyorsa, bu ölçümlerin 30'lu yaşlardan itibaren yapılması tavsiye ediliyor.

KİLO TAKİBİ

Obezite; diyabeti, yüksek tansiyonu ve kolesterolü yükseltici etkisi olduğu için kalp damar hastalıklarının gelişiminde önemli rol oynuyor. Bu faktörler ortaya çıkmasa bile kilo fazlalığı kalp damar hastalıklarını artırıyor. Kilo fazlalığı ilk aşamada vücut kitle indeksi (VKİ) üzerinden saptanıyor. VKİ, bireyin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle elde ediliyor. Sonuç 25-30 arasında ise kişi fazla kilolu, 30'un üzerinde ise obez olarak tanımlanıyor. Bu ölçümlerin periyodik olarak tekrarlanması, hastanın bu konuda bilgilendirilmesi ve fazla kilonun giderilmesi için yönlendirilmesi gerekiyor.

Fazla kilolu olmanın yanı sıra fazla yağın dağılımı da önemli bir ayrıntı. Karın ve bel bölgesindeki yağlanma, iç organ yağlanmasını yansıttığı için kalp damar hastalıkları ile diyabet gelişimi için gösterge olabiliyor. Bel çevresi ölçümünün de rutin olarak değerlendirilmesi ve hastanın bu konuda bilinçlendirilmesi önem taşıyor.

Obezitenin kalp hastalıkları riskini artırması nedeniyle bireylerin dengeli beslenmeleri önem taşıyor. VKİ normal sınırlarda olsa da kolesterol, tansiyon ve diyabet gibi hastalığı olanların da sağlıklı beslenmeye teşvik edilmesi gerekiyor. Kilo problemi yaşayan hastaların dengeli beslenme konusunda diyetisyen desteği alması tavsiye edilebiliyor.

FİZİKSEL KONDİSYON

Bireyin egzersiz alışkanlığının olup olmaması, hangi egzersizleri hangi sıklıkta ve şiddette yaptığı da kardiyoloji uzmanları için önemli bir veri. Toplumumuzda egzersiz alışkanlığının düşük olduğunu belirten Dr. Utku Zor, eğitim düzeyi arttıkça egzersiz alışkanlığının da arttığını belirtiyor. Egzersiz denilince akla karmaşık ve yorucu çalışmaların gelmemesi gerektiğini belirten Dr. Zor, düzenli yapılan tempolu yürüyüşün yeterli olduğunu, hastaları buna teşvik ettiklerini vurguluyor.

Haftada en az 150 dakika, orta tempolu (yürürken sık nefes alıp vermek doğru tempoda olmayı işaret ediyor) yürüyüş yapmak da kalp hastalığı riskini yüzde 40-50 oranında azaltabiliyor.

SİGARA KULLANIMI

Sigara kullanımı kalp damar hastalıklarına yakalanma riskini, içmeyen bireylere göre üç-dört kat artırıyor. Günde kaç sigara içildiği, sigaranın nikotin miktarı, ince ya da kalın olması hatta pasif içici olmak bu aşamada önem taşımıyor; her türlü kullanım büyük risk yaratıyor. Sigarayı bırakmak konusunda hastaların teşvik edilmesi ve bilgilendirme yapılması kardiyoloji uzmanlarının görevleri arasında yer alıyor.

YÜKSEK RİSKLİ HASTALARDA İLAVE TETKİKLER UYGULANIYOR

Kalp damar hastalıkları açısından birden fazla risk faktörü olan bireylerin ilerleyen yıllarda bu hastalıkları geçirme riskleri hesaplanabiliyor. Bireyler, düşük, yüksek ya da ultra riskli olarak gruplara ayrılabiliyor. Yüksek risk grubunda bulunan bireylerde ilave tetkikler de kullanılıyor. Rutin muayenede kullanılan elektrokardiyografinin yanı sıra efor testi gibi daha kapsamlı testlerle değerlendirme yapılabiliyor. Bu testlerin sonuçları şüpheli çıktığında ise Bilgisayarlı Tomografi ile yapılan sanal anjiyografiler de kullanılıyor. Dr. Utku Zor, kardiyoloji uzmanları açısından çok değerli olan bu tetkikin, yüksek risk görülen kişilerde veya rutin tetkiklerde şüpheli durumlarla karşılaşıldığında kullanıldığını belirtiyor.