Horlama ve uyku apnesinin etkileri

Horlayan kişilerin eşlerinin her gece ortalama 1 saat daha az uyuduğu, bunun da boşanmaya kadar giden sonuçlara yol açtığı bildirildi.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. İsmail Külahlı, her insanda görülebilen bir hastalık olan horlamanın, erkeklerde ve şişmanlarda daha sık görüldüğünü söyledi.
Horlamanın, geniz bölgesinin darlığından kaynaklandığını, gündüzleri uyanıkken bu darlığın tolore edilebildiğini, ancak uykuda kasların gevşeyerek hava yolunda kısmi ya da tam tıkanıklığa neden olduğunu anlatan Prof. Dr. Külahlı, bu durumun, alkol ya da ilaç alarak gevşemiş kişilerde kas kontrolünün kaybolmasıyla daha kolay ortaya çıktığını söyledi.
'TAŞ KIRMA MAKİNELERİNİN ÇIKARDIĞI GÜRÜLTÜYE EŞDEĞER'
Horlamanın bazı sosyal sorunları da beraberinde getirdiğini belirten Külahlı, şöyle konuştu:
'Horlayan kişi, genellikle horladığını kabul etmez. Oysa ki normal erişkinlerin en az yüzde 45'i zaman zaman, yüzde 25'i de sürekli horlamaktadır. Ancak ilerleyen yaşla birlikte horlamanın görülme sıklığı ve şiddeti de artar.
Guinnes Rekorlar Kitabı'na göre, horlamanın şiddeti, 87.5 desibele kadar çıkabilmektedir. Bu değer, taş kırma makinelerinin çıkardığı gürültüye eşdeğerdir. Horlama, işlek bir ana caddenin yarattığı gürültü olan 80 desibele kadar ulaşan sesiyle, kişinin çevresini canından bezdiren bir sorundur.'
Horlayan kişilerin eşlerinin her gece ortalama 1 saat daha az uyuduğunu bildiren külahlı, 'Bu nedenle boşanma gibi sosyal sorunlara de neden olabilmektedir. Dinlenilmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun ve verimsiz geçecektir. Horlayan kişi, alay konusu olur. Ailenin diğer bireyleri için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Tatil ve iş gezilerinin istenilmeyen oda arkadaşı olur' şeklinde konuştu.
UYKU APNESİ
Prof. Dr. İsmail Külahlı, horlamanın en ağır biçiminin apne (tıkayıcı tipte horlama) olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
'Uyku apnesi olarak bilinen tıkayıcı tipteki horlama hastalığında, şiddetli horlama, nefessiz kalınan bir dönemle kesilmektedir. Bu sırada solunum tam durmuştur. 10 saniyenin üzerindeki nefessiz kalma nöbetlerinin bir saat içinde 7'den fazla görülmesi, yaşamı ciddi şekilde tehdit eder. Uykuda kan oksijen düzeyi aşırı oranda düşer ve kalp, kanı daha çok pompalamak zorunda kalır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulur, zamanla yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gelişir.'
Uykuda nefes durması sırasında vücut yeterli oksijen alamadığından, beynin sürekli uyanık kaldığını ve tıkanan nefesin yeniden alınmasına devam etmek için kişiyi uyandırdığını belirten Külahlı, şöyle devam etti:
'Ancak kişi, pozisyon değiştirme ya da derin bir nefes alarak uykuya devam etme anını hatırlamaz. Sabah kalktığında da kaç saat uyumuş olursa olsun, son derece yorgun, güne başlamaya isteksiz olur ve baş ağrısı ortaya çıkar. Bu kronik yorgunluk hali, kendini işte performans düşüklüğü, konsantrasyon bozukluğu, dikkat kaybı olarak gösterir. Kimi zaman öğle aralarında uyuklamalara, sık iş kazalarına yol açabilir. Bu, kadınların yüzde 6'sını, erkeklerin yüzde 12'sini etkileyen yaygın bir hastalıktır.'