Türkiye'De Turizmin Geçmişi Ve Turizm

Türkiye'De
1.Türkiye'De Turizmin Geçmişi

Turizm hareketi dünyada 19. Yy. ortalarında Avrupa’da başlamış ve etkisini diğer yerlerde de göstermiştir. Sanayi devriminin getirdiği ulaşım kolaylıkları ve refah artışına bağlı olarak zamandan mesafeyi kısaltılma da eklenince insanların gezmek- görmek ve eğlenmek arzusu daha geniş kitlelere yaygınlaşmaya başlamıştır. İnsanların bu arzularını gidermeleri için organizasyon gerekiyordu. Bunu da Thomas Cook gerçekleştirmiştir.

Thomas Cook’un kıta Avrupa’sına başlattığı ilk gezinin Paris Sergisine olması gibi, Osmanlı İmparatorluğuna da ilk toplu ve örgütlü gezi ya da bir başka deyişle ilk modern turizm hareketi böyle bir sergi ile başladı. 1863’de “ Sergi-i Umum-i Osmani” adlı serginin açılışı dolayısıyla, başta Avusturya almak üzere çeşitli yerlerden turizm grupları İstanbul’a gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan da ilk turist grupları çeşitli düzenlemelerle yurt dışına gitmeye başladılar.

Osmanlı topraklarına bu olaydan önce çeşitli küçük seyahatler oluyordu; ancak bunların miktarı konusunda bir tahminde bulunulmadığı gibi, günümüzde ki tatil yolculuklarıyla da benzerliği yoktu. İlk seyahatler arasında eski ve değerli eşyalar, madalyalar, misyonerler, tarihçiler gibi farklı amaçlarla gelenlerin ziyaretleri bulunuyordu. Daha sonra Batıdaki turizm gelişmeleri Osmanlı İmparatorluğu’na da yansıması başladıysa da, ulaşım yollarının olmaması, seyahat koşullarının elverişsizliği, can güvenliğinin sağlanamaması gibi nedenlerle olayın küçük ölçekli kalmasına yol açıyordu.

Yabancıların gelmeye başlaması bir takım ihtiyaçları da beraberinde getirdi. Bunların en önemlisi konaklamaya talebin artmasıydı. Türk toplumunda henüz gezmek alışkanlığı yerleşmediğinden oteller ülkemizde gelişmemiştir.

Resmi işler için eyaletlere gönderilen devlet yenilikleri Bizans’tan miras kalan karmaşık bir “ carvee” sisteminden yaralanarak yerel yöneticilerin sağladığı yerlerde ikamet ederlerdi. Büyük Pazar merkezlerine mallarını getiren tüccarlar, kervansaray ya da hanlarda kalırlardı. O zamana kadar, Şark aleminin büyük kısmında olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında da yolculukta yatacak yer sorunu bedava kalınan ancak döşemesiz konforsuz olan kervansaraylarla çözülmüştü.

Yerli- yabancı ayrımı yapılmadan, insanlar yükleri ve hayvanlarıyla birlikte üç güne kadar bir süreyle buralarda misafir ediliyorlardı. Müşterileri tüccarların büyük bir kısmını oluşturduğu hanlar ise dört köşe büyük genellikle taştan yapılmış ve geniş bir avlunun etrafında çeşitli malların konulduğu depolardan oluşmuştur ve üst katlarda kemerli geçitler boyunca mütevazı biçimde döşenmiş odalar yer alırdı. İstanbul hanlarının çoğu değişik uluslar tarafından paylaşılmıştı. Aynı ulustan tüccarlar belirli hanlarda toplanıyorlardı. 1860’ların sonlarında Edirne’de açılan ilk otel olan Auberge’de geleneksel han yapısı üzerine inşa edilmiş; odalar çok az döşenmiş ve otelde yemek servi açılmıştı

Modern anlamda turizm hareketleriyle Osmanlı İmparatorluğunun 1863’de tanışması ve 1870’de İstanbul’u Paris’e bağlayan “ Orient Expres (Şark Demiryolu)” nun açılışı, turist sayısının daha sonraki artışında etkili olmuştu. İstanbul’daki ilk otellerin yapımı bunu daha da teşvik etti. Orient Expres müşterilerini ağırlamak üzere 1892’de Pera Pabs Otelini yaptırdı. Bu arada ilk kez bir turizm sektörü de oluşmaya başlamış, oteller, lokantalar, para bozdurma, rehberlik hizmetleri Pera’da örgütlenme yoluna girmişlerdi.

Bu dönemde ziyaretçiler İstanbul’a ya vapurla ya da trenle geliyorlardı. 20. Yy. başlarında Paris’ten İstanbul’a haftada üç kez, posta treni de iki kez kalkıyordu ve yolculuk süresi birincisiyle 68, ikincisi ile de 83 saat sürüyordu. Şehirde iki de seyahat acentesi açılmıştı ve bunlar da Pera’da yer alıyorlardı.
Yabancılar kolayca vize alarak, İstanbul’a gelebiliyorlar; fakat ülke içinde dolaşmak için tezkere almak zorunlulukları bulunuyordu. Ayrıca yolculuğun her aşamasında bunu gerekiyordu. Çok zaman olan ve güç olan bu işi ilk başlarda rehberler, daha sonra da, ilk turizm acenteleri üstlenmişti.

Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemiyle birlikte yaşanan savaş yılları diğer ekonomik faaliyetler gibi turizmin de gelişmesini olumsuz etkilemişti.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Özellikle ulaşım sektörünü başta olmak üzere turizmle ilgili sektörlerde canlanma başlamıştı. Türkiye’nin turizmle ilgili örgütlenme faaliyetlerini sürdürmek üzere Atatürk tarafından “ Seyyabın Cemiyeti” kurulmuştur. Bu dernek 2. Dünya Savaşına kadar yarı resmi olarak Türkiye’nin turizm siyasetini belirlemişti. 1934 yılında Türk Ofis adıyla kurulan bir büroyla devlet turizm faaliyetlerinin sorumluluğunu üstlendi ve 1957’den itibaren de sektör Bakanlık düzeyinde ele alınmaya başladı.

Tüm bu gelişmelere rağmen düzeyinde ele alınmaya başladı. Tüm bu gelişmelere rağmen yakın zamanlara kadar Türkiye uluslararası turizmde önemli bir yer edinememiştir. Konaklama kolaylıklarını da yine yakın zamanlara kadar genişletme olanağını bulamadı. Nedenleri arasında şunlar sayılabilir.

1.Geniş bir yerel müşteri tabanı yoktu.
2.İstanbul, Ortadoğu turizm merkezleri arasına girememiştir.
3.Yerel sermaye turizme ve dolayısıyla da otellere yönelmemiştir kar’ın düşükülğü nedeni ile bu durum yakın zamanlara kadar da sürmüştür.

2.Gönümüzde Turizm
Uluslar arası turizm, Türkiye’nin uzun zamandır geliştirmeye çalıştığı ve döviz dengeleri için umut başladığı fakat, kitlesel ölçekte ancak yakın bir zamanda tanıştığı bir olgudur.

Ülkemize gelen yabancı turist sayısı çok uzun yıllar düşük bir düzeyde idi. 1950’de 30.00 den bile daha az ziyaretçi çeken Türkiye, dünya turizminin büyük bir gelişme süreci içine girmesi ve bunun ülkemize de yansımasıyla, o zaman için, hızlı sayılabilecek bir şekilde gelişme göstererek 1959’da bu sayı 166.000’e çıkarmış, 1960’da siyasal nedenlerle azalan bu sayı daha sonra yeniden artış süreci içine girerek 1965’de ilk kez yarım milyonunu geçmişti. 1950’den sonraki 30 yıllık dönem içinde turist sayısı en yüksek değere ise 1973 yılında erişmişti.

Bu, Türkiye’de turizmi geliştirme yolunda yapılan çabalarla orantılı bir gelişme idi ve 1973’e kadar harcanan çabalar sonucu turist sayısı bir milyonu aşarken, daha sonraki 11 yıl içinde de elde edilemeyecek bir miktara varmış oluyordu. Turizm de, her ekonomik faaliyet gibi arz ve talebe dayandığı ve Türkiye’de talebi karşılayacak düzeye gerek konaklama, gerek turist ihtiyaçları bakımından erişemediği için, turist sayısında beklenen artış uzun yıllar sağlanamamıştı.

Ülkemize gelen ziyaretçi sayısının ülke yüzölçümü ve nüfusuna göre biraz önemli bir miktara varması, örneğin, 2.000.000’u geçmesi, kitlesel turizm olayı ile tanışmanın ancak 1980’li yılların ortalarında olduğu ve bu tür bir turizmin de ancak 10 – 12 yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir.

1988’de dünya turizminde gözüken olumlu değişiklikler Türkiye’ye de yansımış ve gelen turist sayısı bir yıl içinde %46.7’lik bir artışla ilk kez 4.000.000’u aşmış, 1990’da da 5.000.000’u geçmiştir. 1990’lı yılların ortalarında ise Türkiye uzun yıllardır sürdürdüğü çabaların sonucu olarak, uluslararası turizmde önemli bir yer edinmeye başlayarak dünyada en çok turist ve turizm geliri çeken ilk 20 ülke arasında yer almayı başarmıştır. 1991’de Körfez Krizinin bütünüyle Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeyi etkilediği ve yine Batı Avrupa’dan Türkiye’ye gelenler sayısının üçte bir oranında e hattı bazı ülkelerden gelenlerde yarı yarıya azalmasına yol açtığı halde, Doğu Avrupa ülkelerinden gelenler nedeniyle toplam turist sayısı %2’nin üzerinde artış bile göstermişti. 1992’den itibaren Batı Avrupa Ülkelerinden gelenlerin sayısının yeniden artış eğilimi kazanmasıyla 196’da 8.000.000’u bulan turist sayısı 1997 yılında 9.000.000’u aşarak 10.000.000 TL sınırına yaklaşmıştır. Türkiye ayda 1.000.000 turistle ilk kez bu devrede, 1995 yılı Temmuz Ayında tanışmıştır.

a)Türkiye uzun yıllardır dünya turist pazarlarında devlet ve özel sektörün birlikte çabalarıyla tanıtımını yapmaya çalışmıştır.
b)Bu tanıtımın ülkede uzun bir dönemli istikrar sağlanmadan bir anlam taşıyamazdı. 1993’de olduğu gibi terör yüzünden, küçük bazı olumsuz devreler yaşanmakla beraber bu istikrar artık sağlanmış gibi görünmektedir.
c)Gelişmiş ülkelerdeki turizm anlayışında ve arayışında yaşanan önemli değişimler Türkiye’yi de olumlu etkilemiştir. Bu etkileşim doğrultusunda gelen turistler ortak sadece dinlenme, eğlence turizmi yerine yeni turizm akımlarından macera turizmi, eko turizm, miras turizmi ve tarihsel turizm ve benzeri araçlarla seyahat eden turistlerin bir kısmı ülkemize yönelmişlerdir.

Türkiye’nin turizmle ilgili çabaları belki de bu aşamadan sonra başlayacaktır. 6 milyar $’ı bulan turizm gelirleri, başka ülkelerde de olduğu gibi, Türkiye içinde yaşamsal önem taşımaktadır. Türkiye’de mili gelir içinde turizmin payı %3,5 dolaylarındadır. Ayrıca istihdam açısından da turizm çok önemli bir sektördür. Bu nedenle mevcut turist akışında sürekliliği sağlamak ve gelenler arasında birden fazla ziyaretçilerin sayısını arttırmak, kaynaklara özen gösterilmesiyle olacaktır.

Konaklama kolaylıklarının çok çabuk ve düşük kalitelerde yapılması, özellikle deniz kıyısı sayfiye yerleşmelerinde turizm sezonunda da inşaatların devam etmesinin meydana getirdiği kötü çevresel koşular, gürültü – patırtı, doğal özelliklere özen gösterilmemesi, gittikçe artan deniz kirliliği, su – elektrik kesintisi, şehirsel kötü yapılaşma ve şehirlerde geçmişin izlerinin adeta silinmeye çalışmasıyla şehirlerin kimliklerinin kaybolması, bunların başlıcaları ve yalnızca fiziksel çevre ile bağlantılı olanlardır. Bunun yanında, rezervasyon sorunları, kötü işletmecilik turistlere karşı çeşitli yerlerde çelişkili davranışlar (özellikle fiyatlar konusunda) bu gibi insan kaynaklı davranışlarda turizmi etkileyen diğer sorunlardır.

3.İç Turizm
Yakın zamanlara kadar Türkiye’de iç turizmden söz etmek de pek kolay değildir. Genelde akraba – arkadaş ziyaretlerine dayanan bir tatil geçirme şekli ile ülkede egemen bulunuyor. Bunu yazlık evlere gitmek ve çeşitli fuar etkinlikleri gibi ülke çapında bazı düzenlemelere katılmak istiyordu. Nüfusun, refah düzeyinin ve otomobil sahibi olanların artması ve başka çok sayıda faktörün etkisiyle, artık tatil geçirmede olmuştur.

Tatil günlerinin sayısının ülkemizde gelişmiş sanayileşmiş ülkelerdekinden çok daha fazla olması ve yapay bir şekilde daha da arttırılması, tatil yapanların oranını da arttırmaktadır. Doğal olarak, tatil olanağının tüm nüfusa eşit olarak yayıldığından söz etmek mümkün değildir. Fakat özellikle çalışan kesim arasında herhangi bir şekilde, kısa ya da uzun süreli tatil geçirme artık kurumlaşmıştır.

4.Turizmin Etkileri
Turizmin yer aldığı ya da gelişmeye başladığı ülke ya da bölgenin mekanı üzerinde olduğu kadar, ekonomik ve toplumsal yapısı üzerinde de, meydana getirdiği değişimler nedeniyle, olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Turizmin meydana getirdiği hizmetlerde çeşitli iş olanaklarının ortaya çıkması belirli bir alan üzerinde olumlu hizmetlerinin imkanı değişime uğratarak çevre sorunları meydana getirmesi, olumsuz olabilmektedir.
Turizmin çok sayıdaki olumlu ve olumsuz etkileri başlıca üç ana grup altında toplanmaktadır.

1.Ekonomik Etkiler
2.Toplumsal – Kültürel Etkiler
3.Çevresel – Ekolojik Etkiler

4.1.Ekonomik Etkiler
Turizmin ekonomik etkileri doğrudan ya da dolaylı etkilerinin ekonominin hemen her kesiminde hissedilmesi, gelişmiş ya da gelişmekte olan hemen her ülkede teşvik edilmesine yol açan en önemli etkidir. Ekonomik etkilerinin çok şekillerde yansıması nedeniyle bu etkileri şöyle sıralayabiliriz

1.Turizm tesislerinin inşaat ve işletme aşamalarındaki etkiler
2.Ödemeler dengesindeki etki
3.İstihdam
4.Bölgesel Kalkınmadaki Etki
5.Sektörler arası rekabet
6.Devletin Kazançları

4.1.1. Ödemeler Dengesindeki Etki
Uluslararası turizmi geliştirmede gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin başlıca hedefi ülke dışından gelen gelirleri arttırmak, ödemeler dengesini sağlamaya çalışmaktır. uluslararası turizm;

a)Büyüyen bir endüstridir
b)Ham ya da mamul maddelerin tersine, turizm pazarı son derece az kazanmaktadır. Bundan başlıca söz konusu Pazar üreticinin ayağına pazardır.
c)Birçok ülke için turizm ekonomideki çeşitlenmenin bir göstergesidir. Bu nedenlerle de döviz girdilerini artırmada büyük rol oynamaktadır.

Uluslararası turizm dünya toplam ticaretinin yaklaşık %6’sı kadardır. Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin bir çoğunun dış satımlarındaki payı ise çok daha yüksektir. Bununla birlikte, bu payın ödemeler dengesine katkısı o ülkeden ülke dışına gidenlerin yaptıkları harcamaların gelen dövizle kıyaslanmasıyla belirlenir. uluslararası turizmin ödemeler dengesine net katkısı yabancı turistlerin yaptıkları harcamalar ile bunlara ilişkin maliyetler kıyaslanarak doğru bir şekilde hesaplanabilir. Bu maliyetler ve gelirler, uluslararası turizm örgütlerine göre çeşitlilik göstermektedir. Bunlar sırasıyla;

1.İthal malların ve turistlerin kullandıkları hizmetlerin maliyeti
2.Turizmle ilgili yapılan yaptırımların döviz olarak maliyetleri;
3.Dışarıya şu şekillerde yapılan ödemeler
a)Yabancı turizm şirketlerinin karları ve gönderdikleri sermayenin bağlantıları
b)Dışarıdan getirilen iş gücüne ödenen ücretler
c)Yabancı yatırımlara yapılan faiz ödemeleri
d)Otel zincirleri gibi tesisler için hak ya da tescil ödemeleri
e)Yabancı seyahat acenteleri ve tur işletmelerince yapılan ödemeler
4.Dışarıda kamuoyu oluşturma ve propaganda harcamalar